Quantcast
Channel: Girişim Haber - Başarı Hikayeleri
Viewing all 248 articles
Browse latest View live

Teknolojiyle Güçlenen Kadın Girişimcilerden Örnek Başarılar!

$
0
0

Türkiye'de yüzde 29 olan kadınların iş gücüne katılım oranı her geçen gün artıyor. İTÜ ARI Teknokent’te ise kadın çalışan sayısı 2018 yılı itibari ile yüzde 28. Ülkemizin girişimcilik ve inovasyon odağında yer alan İTÜ ARI Teknokent bünyesinde teknolojilerini geliştiren girişimci kadınların başarılarını duyurmaya devam ediyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesinde Teknokentli girişimci kadınlar ilham veren, başarılarla dolu hikayelerini paylaştı. 

Aslı Elif Tanuğur: “Kadın Girişimciler Risk Almaktan Çekinmemeli”

Oğlunun yaşadığı bağışıklık sorununu çözmek için propolis ve arı sütü ile tanışan SBS Kurucu Ortağı ve Genel Müdürü Aslı Elif Tanuğur, bu ürünleri tüm annelere ulaştırma hayaliyle girişimcilik macerasına başladı. Tanuğur, “Propolisin ülkemizde üretilmediğini ve Çin’den geldiğini öğrenince öncelikle oğlum için kendim üretmeye karar verdim. 6 ay kendi ürettiğim propolis özütü ve arı sütünü kullandım. Türkiye’de daha önce üretilmeyen propolisi yine Türkiye’de ilk kez “Sözleşmeli Arıcılık” modeli ile üretmek ve proses yöntemini geliştirerek insan tüketimine uygun hale getirmek için SBS’yi kurdum” dedi.

Tanuğur, “Ürünlerimizi kovandan sofraya prensibiyle üretiyoruz. Bu ürünleri online olarak tüm Amerika’ya ulaştırıyoruz. Distribütörler aracılığıyla ise New York, Boston, Florida ve New Jersey gibi bölgelere dağıtımını gerçekleştiriyoruz. Amerika’da toplam 200 satış noktasına ulaştık. Ayrıca kendi web sitemize ek olarak; Amazon, Wallmart gibi e-ticaret sitelerinde varız. Bunun yanı sıra Kore, Almanya, Hollanda, Suudi Arabistan ve Pakistan’a ürünlerimizi ihraç ediyoruz. Kurulduğumuz günden bu yana ulusal ve uluslararası toplamda 12 farklı ödüle layık görüldük. Türkiye’de yerli üretimini başlattığımız Anadolu propolisini dünyaya tanıtma yolunda emin adımlarla ilerliyoruz” şeklinde konuştu.

Girişimci kadınlara tavsiyelerde bulunan Tanuğur, “Kadınlarımız her şeyden önce kendilerine inanmalı, arzu etmeli, çok çalışmalı ve risk almaktan çekinmemeli. İnsan bir işi gerçekten isteyerek, inanarak yaparsa ve emek verirse başarmaması için hiçbir sebep yok” dedi.

Başak Süer: “Kadın Girişimciliğinin Desteklenmesi İçin Elini Taşın Altına Koymalı”

Kullanılmayan herhangi bir eşyayı TOG, TEGV, Tohum Otizm, TOÇEV ve Koruncuk gibi sivil toplum kuruluşlarına bağış yapmak için verilmesini sağlayan sosyal girişim Givin’in Kurucu Ortağı Başak Süer, sosyal bir girişim hayata geçirmek için yola çıktı. Girişimcilik hikayesini aktaran Süer, “Her türlü eşyanın ya da deneyimin bağış karşılığında verildiği, alışverişlerin bağışa dönüştüğü bir platform oluşturalım istedik. 2017 Nisan ayında Givin’i hayata geçirdik. Şu an toplam kitlemiz 30 bin kişiye yaklaştı. Kayıtlı kullanıcımız ise 16 binin üstünde. Uygulamada yaklaşık 10 aydan bugüne, geliri bağışlanmak üzere yaklaşık 250 bin TL’lik ürün listelenmesi gerçekleşti. 68 bin liranın üstünde de bağış işlemi gerçekleşmesini sağladık. Bizi en çok sevindiren rakam Türkiye’deki bağış ortalamasına yaptığımız etki. Normalde karşılıksız para verilerek yapılan ortalama bağış tutarı 70 lirayken, Givin’de kullanıcılar ortalama 280 liralık ürün listelemesi gerçekleştiriyor. 2017 yılında App Store’un ‘en sevdiği 20 uygulamadan biri’ olduk” diye konuştu.

Kadın girişimcilerin desteklenmesi gerektiğini belirten Süer, “Kadın girişimci hikayelerini; başka kadınlara, genç kızlara, kız çocuklarına ilham olması açısından çok değerli buluyorum. Özellikle kadınları hedefleyen kurumların ellerini güçlü bir şekilde kadın girişimciliğini desteklemek için taşın altına koyması gerektiğine inanıyorum” şeklinde konuştu.

Buse Berber Örçen: “Kadın Girişimciler Hemen Harekete Geçsin”

Üniversitede biyoloji bölümünde okurken yaptığı firma ziyaretlerinde ürünlerin hızlı bozulmasının büyük bir sorun olduğunu gören Buse Berber Örçen, taze meyve ve sebzelerin raf ömrünü arttıran doğal koruyucu üretmek üzere harekete geçti. 2014 yılında Nanomik’i kuran Örçen, “Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü’nün yayınladığı raporlara göre her yıl 2,5 milyar tonun üzerinde taze meyve sebze üretiliyor. Bunun minimum yüzde 25’ini küflenme sebebiyle israf ediyoruz. Ürünleri küflenmeye karşı koruyabilmek için hem hasat öncesi hem de hasat sonrasında çok sayıda kimyasal koruyucu kullanılıyor. Ancak bu kimyasallar uzun süre maruz kalındığında ciddi sağlık problemlerine yol açıyor. Geliştirdiğimiz Myco-X isimli patentli koruyucu ise; ürünlerin raf ömrünü uzatan, probiyotik ve bitkisel etkenlerden oluşan yüzde 100 doğal bir formülasyona sahip ve insan sağlığına dost bir ürün” dedi. Örçen, “Ürünümüzün kullanımı yıllık taze meyve ve sebze üretiminin yüzde 5’ine ulaştığında, ülke ekonomisine yılda 5 milyar liralık katkı sağlayacağız” dedi.

Türkiye’de kadın girişimciliği artırmaya destek ve teşviklerin çok faydalı olduğunun altını çizen Örçen, “Bu teşviklerin önemli bir getirisi olarak kadın girişimci sayısı gün geçtikçe artıyor. Kadın girişimcilere tavsiyem; azimli ve hırslılarsa, yapmak istedikleri işe inanıyorlarsa hiç vakit kaybetmesinler. Hemen harekete geçsinler” diye konuştu.

Pınar Akalın: “Girişimci Olmak İsteyen Kadınlar Öncelikle Kurmak İstedikleri İşi Hayal Etmeli”

2009 yılında kurulan Sentromer DNA Teknolojileri sentetik oligonükleotit ve hızlı tanı kitleri geliştirip üretiyor. Kimyasal senteze dayanan sentetik DNA üretimlerinin genetik alanında çalışan araştırmacılar için sipariş üzerine yapıldığını kaydeden Pınar Akalın, “Test ürünlerimiz sağlık ve gıda sektörlerinde DNA tespiti yoluyla hassas ve hızlı sonuç verilmesini sağlıyor. Bu ürünleri destekleyen DNA ekstraksiyon kitleri ve diğer reagentlar da müşterilerimizin laboratuvarlarında kullandığı ve yurt dışı yerine yerel bir firmadan almayı tercih ettikleri diğer ürünler arasında. Ar-Ge çalışmaları süren biyosensör ürünümüz ise son tüketiciye yönelik bir hızlı test aleti” dedi. Sentromer DNA Teknolojileri olarak kuruldukları ilk yıllardan beri gördükleri ilgi ve takdirle hem tanınırlıklarının hem de ekibinin motivasyonunun arttığını belirten Akalın,“2012-2017 yılları arasında, Teknogirişim, Bilim, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Teknoparklar Zirvesi’nde ‘En Başarılı Kuluçka Firma’ ve ‘KOSGEB Başarılı KOBİ’ ödüllerinin yanı sıra çok değerli ‘Kadın Girişimci’ ödüllerine layık görüldüm. 2011 yılında KAGİDER, Garanti Bankası, Ekonomist Dergisi ‘Yılın Gelecek Vaat Eden Kadın Girişimcisi’, 2017 İstanbul Ekonomi Zirvesi’nde ‘Yılın Kadın Girişimcisi’ ve birkaç ay önce Cumhurbaşkanımız’dan İş’te Kadın Zirvesi’nde ‘Kadın Girişimci' ödülünü aldım”şeklinde konuştu.

Girişimci ve iş sahibi olmanın insanın hayatında büründüğü en önemli rollerden biri haline geldiğini vurgulayan Akalın, girişimci olmak isteyen kadınlara ilk olarak bilgi ve becerileri dahilinde nasıl bir iş kurmak istediklerini hayal etmelerini öneriyor. Bu iş; zamanlarını özel hayatlarıyla dengeleyebilecek, her sabah yataktan kalkacak motivasyonu sağlayacak, iyi günde kötü günde sürdürecek hevesi ve heyecanı muhafaza edecek türden olmalı diyen Akalın, “kadınlar hayalini kurdukları iş için iyi bir iş planı ve tasarım yapmalı, kısa ve uzun vade hedefler belirlemeliler” dedi.

Haberimizi kadın girişimcilerimiz başta olmak üzere tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.


Türk Bilim Adamı Solar Hidrojen Ödülü Kazandı!

$
0
0

Türkiye kökenli genç bilim insanı Dr. Buğra Turan,‘güneş enerjisini hidrojen enerjisi olarak depolama’ çalışmasıyla Kuzey Ren Vestfalya (KRV) eyaletinin her yıl verdiği “Yenilik Ödülü”nün sahibi oldu.

Aachen yakınlarındaki Jülich Enerji ve İklim Araştırmaları Enstitüsü'nde çalışan Dr. Buğra Turan, ekibiyle birlikte yaptığı çalışmalar sonucunda geniş çaplı yapay bir fotosentez sistemi geliştirerek büyük miktarda güneş enerjisini hidrojene dönüştürmeyi başardı.

Dr. Turan’ın bu çalışması sayesinde büyük miktarda güneş enerjisi depolamak mümkün olabilecek ve güneş enerjisinden yararlanmak için güneşli günleri beklemek gerekmeyecek. Çalışmasıyla, KRV Eyaleti tarafından “Yenilik Ödülü”ne layık görülen üç bilim insanı arasında yer alan Dr. Turan, aynı zamanda 50 bin euronun da sahibi oldu.

Düzenlenen ödül töreninde Dr. Turan için övgü konuşmasını yapan Lanxess şirketinin eski yönetim kurulu üyesi Dr. Werner Breuers, Dr. Turan’ın çok yönlü bir bilim insanı olduğunu söyledi. Geliştirdiği sistemin, güneş enerjisinden yararlanmak için pratik ve maliyeti düşük bir sistem olduğunu belirten Dr. Breuers, sistemin 1970’li yıllardan beri bilindiğini, ancak bilim insanlarının bu sistemi geliştirip kullanılar hale getirmek için üzerinde çalışmadıklarını ifade etti.

KRV Ekonomi ve Dijitalleşme Bakanı Prof. Andreas Pinkwart ise‘Yenilik Ödülü’ne layık görülen üç bilim insanını kutladı. Eyalette yeni teknolojiler geliştiren çok sayıda bilim insanı olduğunu belirten Prof. Pinkwart, bunların pek tanınmadıklarını söyledi. Bakan, Almanya’nın en önemli ödüllerinden saydığı ‘Yenilik Ödülü’yle bu değerli bilim insanlarını ödüllendirmek ve teşvik etmek istediklerini vurguladı.

Hürriyet kaynaklı haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Genç Türk Mucit, Eli Olmayanlar İçin Mouse Geliştirdi!

$
0
0

Yaptığı bilimsel çalışmalarla daha önce dünya birincisi ve dünya ikincisi olan Türk genci, Yosi Kohen Kutucu yeni bir başarıya daha imza attı. Kanada British Columbia Üniversitesi’nde (UBC) burslu olarak makine mühendisliği eğitimi gören Yosi Kohen Kutucu, katıldığı mühendislik ve tasarım yarışmasında ikinci oldu.

Kutucu, çeşitli nedenlerden dolayı ellerini kullanamayan, elleri ve parmakları olmayan kişiler için tasarladığı aparat ile bu kişilerin hayatını kolaylaştıracak inovatif bir ürün ortaya çıkardı. Mouse üzerine kolayca monte edilebilen bu ürün, engelli bireylerin kolaylıkla bilgisayar kullanabilmesini sağlayan pratik, ucuz maliyetli, 3D printer yardımıyla basılabilen bir teknolojik tasarım olma özelliğini taşıyor.

Kanserli Çoçuklar İçin Bilgisayar

2015-2017 yılları arasında Ulus Özel Musevi Lisesi öğrencisi iken yaptığı farklı proje çalışmaları ile Türkiye, Kanada, Amerika, Hollanda ve Polonya’da çok sayıda ödül kazanan Yosi Kohen Kutucu, KAÇUV (Kanserli Çocuklara Umut Vakfı) için masaüstü bilgisayarlar üretip vakıftaki çocuklara hediye etmişti.

Kendisini Şarj Edebilen Pil ile Türkiye İkinciliği

Yosi Kohen Kutucu, 2015 yılında havadaki RF (wifi) ve güneş gibi kaynaklarını kullanarak kendisini şarj edebilen bir pil geliştirerek “Elektromanyetik Radyasyon Avcısı” isimli proje ile Intel-Isef proje yarışmasında ülkemizi başarı ile temsil etmiş aynı proje ile Başakşehir Living Lab’ın düzenlemiş olduğu İnovasyon Yarışması'nda Türkiye ikincisi olmuştu.

Taşınabilir Enerji Dönüşüm Cihazı Alternatesla İle Dünya Birinciliği

2016 yılında Bir evin ihtiyacını tüm yenilenebilir kaynakları kullanarak karşılayabilen taşınabilir enerji dönüşüm cihazı“Alternatesla” ile Hollanda Uluslararası Bilim Fuarı’nda dünya birinciliği, Canada Wide Science Fair’de dünya ikinciliği kazanan Yosi, Bayer Proje Yarışması ve Başakşehir İnovasyon Yarışması'nda Jüri Özel ödüllerine layık görüldü.

Ayrıca dünyanın en saygın bilim kuruluşlarından biri olarak kabul edilen Polonya-Varşova Bilimler Akademisi’nin düzenlemiş olduğu ‘23. ve 24. First Step To Nobel Prize in Physics’ proje yarışmasında ‘Electromagnetic Radiation Hunter’ ve “Alternatesla” başlıklı çalışmalarıyla 2015 ve 2016 yıllarında iki kez üst üste Honourable Mention Ödülü’ne layık görüldü.

Yosi Kohen Kutucu’nun proje danışmanlığını yapan Kimya Öğretmeni Talha Kılıç, Türkiye’de çok sayıda yetenekli genç ile çalıştığını, gençlere fırsat verildiğinde çok başarılı çalışmalara imza atabileceklerini bir kere daha gördüğünü söyledi.

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Türkiye'nin Down Sendromlu İlk Girişimcisi: Ozan Ulusoy!

$
0
0

Matbaacılık Kalfalık Belgesi olan Down sendromlu 29 yaşındaki genç girişimci Ozan Ulusoy, İŞKUR Hibe Desteği ile kendi işinin patronu hayallerinin de kahramanı oldu.

1988 yılında Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesinde doğan Ozan Ulusoy, Eryaman Cumhuriyet İlköğretim Okulunu bitirdikten sonra 4. Akşam Sanat Merkezi'nin Matbaa Genel Bölümü'nde eğitim hayatına devam etti. Buradaki aldığı eğitimi çırak olarak başarıyla tamamlayan Ulusoy, daha sonrasında ise kalfalık sınavına girerek "Kalfalık Belgesi" almaya hak kazandı.

"Aşkın Şarkısı" isimli yayınlanmış bir şiir kitabı bulunan, ayrıca bir çok söyleşi ve imza gününe katılarak engelli duyarlılığı konusunda farkındalık yaratan Ozan Ulusoy, “DOWN’LA YAŞAMAK” isimli yaşam öyküsünü mizahi açıdan süslediği performanslarıyla anlatıyor.

Çankaya Belediyesi Çengel Kafe’de 7 yıl garson olarak çalışan ve yedi farklı tiyatro oyununda da oynayan Ulusoy, BİMEKS Elektronik Mağazasında on ay satış destek elemanı olarak çalıştıktan sonra “Ben şair adamım neden oyuncak satıyorum?” diyerek istifa etti.

Tam da bu sırada hayatı değişen Ulusoy, "Benim Reklam Ajansım : DOWN REKLAM AJANSI" isimli proje ile İŞKUR Genel Müdürlüğü tarafından desteklenerek kendi reklam ajansını kurdu.

Ozan Ulusoy, 2015 yılında ODTÜ Genç Girişimci Topluluğu tarafından düzenlenen “Kristal Ağaç Ödülleri” adlı organizasyonda “Yılın Girişimcisi”ödülü alarak "Türkiye'nin Down Sendromlu İlk Girişimcisi" ünvanını da almıştı.

Türkiye'nin Down Sendromlu İlk Girişimcisi ünvanını alan Ozan ULUSOY son olarak ödüllendirildiği  ODTÜ Yılın Girişimcisi  Ödül Töreninde yaptığı konuşmada şunları söylemişti;

“Ben Ozan ULUSOY. İlk başta beni Yılın Girişimcisi ödülüne aday gösteren ODTÜ Genç Girişimciler Topluluğuna ve bu işi kurmamda destek olan İŞKUR Yöneticilerine teşekkür ediyorum. Ben bu ödülü Down Sendromlu Aileler adına alıyorum. En başta annem, babam, kardeşim, öğretmenlerim olmak üzere benim üzerimde emeği olan herkese çok ama çok teşekkür ediyorum.“

Down Reklam Ajansı girişimi hakkında daha detaylı bilgi edinmek isterseniz www.downreklam.com web adresini ziyaret edebilirsiniz. Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Bir Dâhinin ve Oturmuş Ekosistemin Başarı Hikâyesi: Tesla!

$
0
0

Geleceğe yaptığı yatırımlarla adından oldukça söz ettiren Elon Musk’ın kurucusu ve Ceo'su olduğu elektrikli araç şirketi Tesla’nın inişli çıkışlı hikayesi RedBull.com’a konu oldu. Tüm yatırımcıların gıpta ederek baktığı Elon Musk, Paypal şirketinden kazandığı paraları SpaceX ve Tesla’ya yatırarak belki de dünyada bir ilki gerçekleştirdi. Kimsenin almak istemeyeceği bir riski alarak kendi ihtimaline oynayan Musk bugün her iki başarılı şirketiyle teknolojiye ve geleceğe yön veriyor.

Kendini Fabrikaya Atan Girişimci

Sahibi olduğu PayPal’dan 180 milyon gelir elde eden Elon Musk, girişimcilik kariyerine uzmanlık alanı olan yazılımdan devam etmedi. İlk olarak 2002’de SpaceX’i 2004 yılında ise Tesla Motors’u kurdu. Tesla Motors, 6,3 milyon dolar sermaye ile hayata geçmişti ve ilk üretimlerini Menlo Park, California'da bir zamanlar Chevrolet bayisi olan garajda gerçekleştiriyordu. Dışarıdan üretilen parçalar burada bir araya getiriliyordu ancak seri üretim için büyük bir fabrika gerekliydi. Musk'ın o günlerde gözüne takılan Nummi tesisi, 1 milyar dolar değerindeydi.

Adım Adım Planlanan Başarı

Tesla projesi ilk yıllarını zor da olsa başarıyla tamamladı. 2008’de ilk Roadster modeli sunuldu ve 2010 sonuna kadar 1.300 otomobil satıldı. Tesla, Model S tasarımıyla ABD Hükümeti’nin teknoloji şirketlerine sunduğu fondan yararlanma fırsatı yakaladı. Tesla'nın ilk adımlarını bu kadar başarılı kılan, yol haritasının çok iyi belirlenmiş olmasıydı. Musk, ilk olarak yüksek kalite ve performansa sahip spor model bir elektrikli otomobil üretilebileceğini gösterecekti. Ardından, BMW ve Mercedes gibi devlere rakip olabilecek bir sedan üretilecekti. Son olarak, fiyat avantajı sağlamak için seri üretime geçilecekti. En son basamak, en zorlu adımı temsil ediyordu.

Risk Almak Başarmanın Yarısıdır

Tesla kendisini var eden, yaratıcı fikirler üreten güçlü bir ekibe sahip olmasaydı adı daha bilinmeden sönüp gidebilirdi. Şirketin ilk aracı Roadster’ın 2007 yılında 109 bin dolardan satışa sunulması beklenirken, üretimden önce hazırlanan bir maliyet raporu aracın 140 bin dolardan daha pahalıya mal olacağını ortaya çıkardı. Roadster bir tane bile satılmadan borca girilmesine neden olacaktı.

Elon Musk kendi yaptığı hesaplamalarda aracın maliyetini 65 bin dolar hesaplamıştı. İngiltere’de aracın karoserini üreten firmayı ziyarete gittiğindeyse karoseri üretmek için ihtiyaç duyulan malzemelerin bulunmadığını fark etti. Satılması bir yana Roadster’ın üretilmesi bile mümkün değildi. Tesla’nın kaybettiği sermaye 100 milyon dolara yaklaşınca Elon Musk duruma el koydu. Dönemin CEO’su Martin Eberhard’ın havlu atmasıyla elektronik üreticisi Flextronics’in eski patronu Michael Marks geçici CEO olarak göreve başladı. Durumun vahametini fark eden Marks, Roadster’ın üretimini durdurarak yaşanacak kayıpların önüne geçmeye çalıştı. Yenilgiyi kabul etmeyen Musk, 2007 yılının sonunda şirkete 20 milyon dolar daha yatırdı. Bu yatırım, Roadster sorununu çözmeye odaklanmış mühendisler için bir motivasyon kaynağı oldu. Aracın enerji sorununu çözmek içinmühendisler bataryalar boyunca dolaşan yeni bir sıvı soğutma sistemi tasarladı ve bu sistem nem, duman veya sıvı sızıntısı halinde bataryaları mili-saniyeler içerisinde devre dışı bırakacak bir devreyle desteklendi. Roadster, 200 kilovat gücündeki (288 beygir) motoruyla 0’dan 100 kilometre hıza dört saniyenin altında ulaşıyordu.

‘Her Gün Cam Yemek Gibiydi’

Tesla mühendisleri Roadster üretim maliyetini 95 bin dolara indirmişti ancak 92 bin dolar olarak belirlenen ön satış fiyatlarına ulaşmak bir yana araçtan kar etmek mümkün görünmüyordu. 2008 sonuna gelindiğinde firmanın kasasında yalnızca 500 bin dolar kalmıştı. Tesla gibi fena tökezleyen SpaceX, Elon Musk’ın kişisel servetini bitirmek üzereydi. O sırada 37 yaşındaki girişimcinin hesaplarında son 20 milyon doları kalmıştı. Kalan parası ile hala milyoner olarak yaşayabilirdi ancak Elon Musk, tekrar risk almayı tercih etti. Kendisi gibi girişimci olan küçük kardeşi Kimbal’den destek alan Musk, arkadaşlarından da topladığı paralarla 40 milyon dolarlık bir ‘kurtarma paketi’ oluşturdu. Hayallerini kurtarmak için çabaladığıo günleri Elon Musk, “Her gün cam yemek ve ölüm uçurumuna bakmak gibiydi” sözleriyle anlatıyor.

Meksika’dan Smart Kaçırmak

Ocak 2009’a gelindiğinde Elon Musk kendi yarattığı şansın yardımıyla Tesla’yı kurtarmayı başardı. 2008 yılında Alman firması Daimler Benz’e batarya satışı yapmak isteyen Elon Musk, firma yöneticilerini ikna etmek için Daimler üretimi bir Smart aracını mühendislerin çabasıyla 5 haftada elektrikliye çevirdi. Tesla’nın Kaliforniya’daki üretim tesislerini ziyarete gelen Daimler teknoloji şefi Herbert Kohler’e gösterilen elektrikli Smart, Tesla’nın 2009 yılında Daimler’den bin adet batarya siparişi almasını sağladı. Satıştan 40 milyon dolar gelir elde eden şirketin ayrıca yüzde 10 hissesi Daimler tarafından 50 milyon dolara satın alındı.

Uzakdoğu’dan Dokunan El

Daimler ile anlaşma yapılmasının ardından Roadster satışına başlayan Tesla, sırtını doğrultmaya başlamıştı. Planını uygulamaya koyan Musk, bir Sedan tasarımı aşamasına geçti ve Tesla araçlarına göz alıcı görüntüsünü kazandıran Franz von Holzhausen, Mazda’dan firmaya transfer edildi. Holzhausen, Musk’ın istediği 7 kişilik aile arabasını Model S ismiyle tasarladı. Aracın üretimi için finansman arayan Musk önce Goldman Sachs’a başvurdu. O sırada patlak veren mortgage krizi nedeniyle istediği finansmana ulaşamayan Musk önce ABD Hükümeti’nin 475 milyon dolarlık kredisini kabul etti. Daha sonra da gözünü diktiği Nummi tesislerinin sahibi Japon Toyota firmasının başkanı Akio Toyoda’yı kahvaltıya davet etti. Roadster ile ufak bir geziye çıkan Toyoda, daha sonra Musk ile kısa bir süre vakit geçirdi. Toplantıdan dört hafta sonra Toyoda, Tesla’ya 50 milyon dolarlık yatırım yapacağını açıkladı. Toyoda ayrıca Model S’in üretilmesi için milyar dolarlık yatırım yapacaklarını ve Nummi tesisi içinde 42 milyon dolarlık teklifi kabul ettiklerini belirtti. Bir ekonomi muhabiri neden Tesla’ya bu denli büyük bir ‘iyilik’ yapıldığını sorunca, Toyoda’nın cevabı, “Musk-chan… Onu seviyorum!” oldu.

Hayaller Gerçek Oldu

Daimler ve Toyota ile yapılan anlaşmaların ardından Tesla'nın işleri tamamen rayına oturmuştu. Firma Ekim 2011'de Model S betayı tanıttı. 3,000 ön sipariş alan otomobil tek şarjla 500 kilometre gidebiliyordu. Şubat 2012'de, Tesla Model X satışa sunuldu. Otomobilin ön siparişlerinden elde edilen gelir 40 milyon dolardı. Aracın tanıtımının ardından TeslaMotors.com trafiği %2800 arttı.

Tesla'nın engel tanımayan büyümesi Nevada'daki dev batarya tesisi Gigafactory ile daha da sağlam temellere oturdu. Otomobillere yarı-otonom sürüş özelliği kazandıran Autopilot teknolojisi de yazılım alanında seviye atlanmasını sağladı. 2016'da Model 3'ü sunan Tesla, kısa süre önce Tesla Roadster'ın yeni versiyonu ve ilk yarı-otonom tırı Tesla Semi'yi tanıttı.

Adını Şubat 2017'de 'Tesla' olarak kısaltan firma, otomobilden kalan vakitte yatırımını en uzman olduğu alana, bataryalara yapıyor. Güney Avustralya'da kısa süre önce tamamlanan 129 Megavat kapasiteli Tesla Powerpacks santrali, dünyanın sahip olduğu en büyük batarya özelliğini taşıyor. Tesla elektrikli araçları herkesin erişebileceği fiyatlara indirgeyebilirse, bir gün Tesla'nızı yine Tesla Powerwall bataryası ile aydınlanan evinizde şarj etme şansınız olabilir.

Tesla gerçekten bir başarı hikayesi. Ancak sadece teknoloji dahisi Elon Musk'ın değil, aynı zamanda tüm unsurlarıyla "oturmuş bir girişim ekosisteminin, girişimci ekonominin" başarı hikayesi. Tüm ekosistem bireyleri ve kurumları olarak dersler ve örnekler almamız gereken bir hikaye.

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Türk Öğrenci Mert Akyürekli Çin’de Dünya Birincisi Oldu

$
0
0

Çeşitli ülkelerden yaklaşık 500 gencin katıldığı Çin’in en büyük bilim yarışması CASTIC Uluslararası Proje Yarışması'na ‘nano mataryelin manyetik özelliğini kullanarak bozuk DNA’yı tespit ettiği’ buluşuyla katılan Mert Akyürekli fizik bölümünde birinciliği kazanarak ülkesine büyük bir gurur yaşattı.

Bu sene 32. düzenlenen Çin’in en büyük bilim yarışması ‘China Adolescents Science Technology Innovation Contest’de (CASTIC) fizik bölümünde birinciliği 17 yaşındaki Mert Akyürek kazandı.

Mert Akyürekli’nin, Türkiye’den katılan tek proje olma özelliği taşıyan ve DNA-ferro sıvı etkileşimini incelediği çalışması, hem jürinin hem de halkın en yüksek puanını alarak birinciliği hak etti ve ülkemizin gurur kaynağı oldu.

Akyürekli, ona dünya birinciliği getiren projesi ile ilgili şunları söyledi: “Ailemde birçok kişi kanser hastası. Onlarında erken tanıyla sağlıklarına kolayca kavuşmaları için bu projeye başladım. Projemde nano mataryelin manyetik özelliğini kullanarak bozuk DNA’yı ayırt edebiliyorum. İlerde geliştirebilirsem projemi hastanelerde çok pahalı ve büyük makinelerde gerçekleştirilen bu işlemi en fazla bin dolara mal edebilen bir sistem geliştirdim. Bu proje için ileri seviyede optik ve manyetik laboratuvara ihtiyacım vardı. Bu konuda Ege Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Yavuz Öztürk laboratuvarı kullanmama izin verdi. Prototipi yapmakta kullandığım parçaları da Ege Üniversitesi’nden ödünç aldım. İleride prototipi daha da küçültmek ve geliştirmek istiyorum.” 

Haberimizi üzere tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Mezun Olup İşini Kurdu, Krizlere Rağmen Sektör Lideri Oldu!

$
0
0

Üniversiteden yeni mezun mühendis olarak iş ararken girişimci olmaya karar veren iş adamı Özgür Savaş Özüdoğru, karşı karşıya kaldığı ekonomik krizleri fırsata çevirerek tünel açma makinesi üreten firmasını 24 ülkeye ihracat yapar hale getirdi.

Üniversiteden yeni mezun bir mühendis olarak iş ararken girişimci olmaya karar veren iş adamıÖzgür Savaş Özüdoğru, karşı karşıya kaldığı ekonomik krizleri fırsata çevirerek tünel açma makinesi üreten firmasını 24 ülkeye ihracat yapar konuma getirdi. Anadolu Organize Sanayi Bölgesi'nde tünel ve zemin teknolojileri alanında üretimini sürdüren E-BERK firmasının sahibi Özüdoğru, AA muhabirine, iş hayatına atılma ve şirketini büyütme hikayesini anlattı.

Özüdoğru, İzmirli memur bir ailenin çocuğu olduğunu belirterek, babasının öğretmen olmasının etkisiyle 5 yaşında ilkokula başladığını, 16 yaşında da İstanbul Teknik Üniversitesi Metalurji Mühendisliği bölümüne kaydını yaptırdığını söyledi.

Girdiği Sınav Hayatını Değiştirdi

20 yaşında üniversiteden mezun olduktan sonra 3 ev arkadaşıyla Ortadoğu Teknik Üniversitesinin (ODTÜ) bilim sınavına girdiğini ifade eden Özüdoğru, bu sınavı kazanmasının hayatını değiştirdiğini dile getirdi. Özüdoğru, "İngilizce sınavını verememiştim. Memur bir ailenin çocuğu olduğum için hazırlık sınıfının yüksek bedelini karşılayacak durumum yoktu. Bu yüzden yarı zamanlı bir iş aramaya başladım." dedi.

OSTİM'deki bir döküm firmasında işe girdiğini anlatan Özüdoğru, 3 aylık deneyiminin ardından İngilizce eğitimini tamamlamasına yetecek parayı kazanamayacağını anlayınca çalıştığı yerden ayrıldığını kaydetti.

İstifa Ettiği Şirketin Ortağı Oldu

İzmir'e dönmeye karar verdiği sırada bir arkadaşının önerisine uyarak, gazetede ilanını gördüğü bir firmaya iş görüşmesine gittiğini belirten Özüdoğru, şöyle devam etti: "Burası bir ısıl işlem şirketiydi. Bir an evvel keşke şirket sahibi gelse de görüşmemi yapıp İzmir'e dönsem diye düşünüyordum. Bu firma mühendis imzasına ihtiyaç duyan, bu imza olmadan hiçbir iş yapamayan bir yermiş. Firma ortağı da biraz huysuz biri olduğundan 2-3 ayda bir sürekli personel ayrılıyormuş. Bu nedenle ücret ve sosyal güvenlik açısından her dediğimi kabul etti."

Çalışma koşulları ve şirket ortağının tavrı nedeniyle 8 ay içinde 4 kere istifa ettiğinin altını çizen Özüdoğru, bir süre aynı sektörde faaliyet gösteren başka bir firmada çalıştığını, daha sonra eski çalıştığı firmanın ortağı olan iki kardeşin kendisine ortaklık teklif ettiklerini söyledi.

Özüdoğru, ilk şirket ortaklığı deneyimini şöyle anlattı: "Bana ortaklık teklif eden iki kardeşin eski çalıştığım firmanın büyük ortağı olduklarını biliyordum. O zamanlar Arif Göçmen isminde yaşlı bir amca eski çalıştığım tesise gelir, hal hatır sorardı. Ben bu kişiyi başka bir firmanın sahibi zannederdim ama aslında Arif Amca firmanın ana sahibiymiş. Vefatından önce oğullarına bana ortaklık teklif etmelerini vasiyet etmiş. İki kardeş de bu nedenle bana geldiler ve ortaklık teklif ettiler. İlk şirket ortaklığım böyle oldu."

Üretim Atölyesinden Dev Fabrikaya

OSTİM'de 20 yaşında ilk işe başladığı yıllarda kendine 30 yaşına geldiğinde firma sahibi olma hedefi koyduğunu anlatan Özüdoğru, Nisan 2005'te 30 yaşındayken ortaklıklarını sorunsuz bir biçimde sonlandırarak bu hayalini gerçekleştirdiğini bildirdi.

Ortaklarından satın aldığı iki şirkete ek olarak bugün sahibi olduğu E-BERK firmasını 2006 yılında kurduğuna işaret eden Özüdoğru, firmayı ilk kurduğunda 100 metrekarelik bir alanda 4 personelin çalıştığını dile getirdi. Özüdoğru, "Bugün 23 bin metrekaresi kapalı 62 bin metrekarelik alanda 450 çalışanla hizmet veriyoruz." diye konuştu.

Kriz Döneminde 3 Bin Müşteri Buldu

Gerek ortaklık gerekse tek başına firma sahibi olduğu dönemlerde Türkiye'nin yaşadığı tüm ekonomik krizlerde firma olarak büyüdüklerini dile getiren Özüdoğru, 1999 krizinde iş yaptıkları 3-4 firmanın üretimlerini ya geçici olarak durdurduklarını ya da üretim hacimlerini düşürdüklerini ifade etti.

Söz konusu dönemde bu durumu aşmak için Ankara dışındaki firmalarla çalışma arayışına girdiklerini kaydeden Özüdoğru, "Bununla ilgili çok ciddi çaba gösterdik. 1999-2002 döneminde Ankara dışında 3 bine yakın müşterimiz oldu. Bu firmaların ihtiyaçlarını Ankara'dan karşılayacak bir barter metodu geliştirdik." ifadesini kullandı.

Küresel Krizi Tünel Açarak Aştı

Firma kurulduktan bir yıl sonra ABD'ye ihracat yapma başarısı gösterdiklerine dikkati çeken Özüdoğru, "Kriz döneminde çalışma alanımızı sürekli büyüterek, riski azaltmak istedik. Bu, 1999 krizinin bize öğrettiği bir şeydi." dedi.

Özüdoğru, küresel kriz öncesi dönemde tünel sektörünün yanı sıra boru profil makinelerinin üretiminde de çok iyi durumda olmalarına karşın, kriz nedeniyle boru profil sektöründe kullanılan sac malzemesi fiyatlarının bin 200 dolardan 400 dolara düştüğünü vurgulayarak, şunları kaydetti: "O dönemde yönümüzü yeniden tünel açma makinesi sektörüne çevirdik. ABD'ye 2007'de tel örgü makinesi ihraç ettik. Bu ihracatı yapmasaydık 2008 krizine çok hazırlıksız yakalanabilirdik. Toplamda 10 bin dolarlık bir satıştı. Daha sonra yıllık 400 bin dolar ihracata ulaşan bir hacim yakaladık. 2008'de Bulgaristan'a ilk tünel kesici yedek parça kesicilerinin ihracatını gerçekleştirdik. Bugün ise Çin'den Hindistan'a ve ABD'ye kadar 24 ülkeye ihracat yapan bir firma olduk."

Türkiye'yi Sektöründe 8. Küresel Üretici Yaptı

Türkiye'nin ilk yerli tünel açma makinesi "Anadolu"yu geçen yılın mayıs ayında ürettiklerini aktaran Özüdoğru, 30 milyon avroluk yatırım sonucu 92 metre boyunda, 175 ton ağırlığında, 800 kilovolt amperlik kurulu güce sahip, 12 bin parçadan oluşan bir makine ortaya çıktığını söyledi. Özüdoğru, "Şu anda makinemiz Çorlu'daki bir projede bin 300 metrelik kazı mesafesine ulaştı." dedi.

AA kaynaklı haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Tasarladığı Böceksavar Robot İle Dünya Literatürüne Girdi!

$
0
0

Kendi imal ettiği 3D printeri kullanarak Böceksavar Tarım Robotu tasarlayan Üsküdar Amerikan Lisesi öğrencisi Ege Özgül’ün yazdığı makale, dünyanın en büyük akademik indeksi kabul edilen IEEE’de (The Institute of Electrical and Electronics Engineers) yayınlandı.

Robot, Tarlayı İlaçlıyor ve Zararlıları Kovuyor

Fen Projeleri Danışmanı Kimya Öğretmeni Talha Kılıç, Ege Özgül’ün sıradışı projesi hakkında şu bilgileri verdi: “Besin temini ve kullanımı insanoğlunun en temel ihtiyaçlarından birisidir. Besinlerin birincil kaynağı ise toprak ve onun içerdiği minerallerdir. Bununla birlikte, besin kalitesinin korunması, bitkilerin bağışıklık kazanması, iklim şartları, zararlı haşerat ve hastalık gibi tehditlere karşı ilaçlama gereklidir. Genellikle bitkilerin ilaçlanması tarım işçileri tarafından yapılmaktadır. Fakat bu süreç tarım ilaçlarının içerdiği kimyasallardan dolayı insan sağlığı açısından çok tehlikeli olup, insan bünyesine zarar vermektedir.

Öğrencimiz, insan sağlığı açısından kimyasalların zararlı etkilerini en düşük seviyeye indirerek tarım alanlarını ilaçlama ve bitkileri zararlı haşerelerden korumak üzere düşük maliyetli ve yarı-otonom bir robot tasarlayıp imal etti. Bu sayede bitkilerin ve toprağın yaşam kalitesi en yüksek seviyeye çıkartılıp, tarım faaliyetlerinin sürdürülebilirliğinin sağlanması hedeflendi. Robot, tarım ilacı püskürterek zararlı haşerattan uzun süreli koruma sağlarken, sahip olduğu buzzer ile değişik frekanslarda ses üreterek tarım zararlılarını uzaklaştırıp, bu görevleri herhangi bir insan etkileşimi olmadan gerçekleştirebiliyor.”

Yaptığı çalışmalarda en büyük desteği ailesinden aldığını belirten Ege Özgül ise hedefinin, Amerika’da robotik teknolojiler konusunda üst sıralarda olan bir üniversitede eğitim alarak tüm insanlara yararlı ürünler geliştirmek olduğunu söyledi.

Portekiz’de Türkiyeyi Temsil Edecek

5-8 Temmuz 2018 tarihleri arasında Polonya’da düzenlenecek olan, “3. International Contemporary Education Research Congress”te akademisyenlere sunum yapacak olan Ege Özgül, 21-28 Temmuz 2018 tarihleri arasında Portekiz’de düzenlenecek olan “Young Science Meeting” yarışmasında ülkemizi temsil edecek. Ayrıca 5-8 Eylül 2018 tarihleri arasında Kosova’da düzenlenecek olan 3. International Science Symposıum’a katılacak.

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.


6. GİV Girişimcilik Ödülleri 9 Kategoride Sahiplerini Buldu!

$
0
0

Girişimci İş Adamları Vakfı (GİV) tarafından bu yıl 6. kez düzenlenen 6. GİV Girişimcilik Ödül Töreni, Dünya Etnospor Konfederasyonu Başkanı Necmeddin Bilal Erdoğan, üniversite rektörleri, akademisyen, iş dünyasının önde gelen isimleri ve STK temsilcilerinin de katılımıyla gerçekleştirildi.

Bahariye Mevlevihanesinde düzenlenen İftar programının hemen akabinde Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başlayan ödül töreninde, projeleri ödüle layık görülen girişimcilerin heyecanı dikkat çekti.

“TÜRKİYE, DÜNYA MAZLUMLARININ ÜMİDİ HALİNE GELDİ”

Konuşmalarını yapmak için kürsüye gelen Dünya Etnospor Konfederasyonu Başkanı Necmeddin Bilal Erdoğan; "Girişimcilik dediğimiz zaman çok daha global düşünen girişimciler yetiştirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Girişimciliği sadece başkalarının düşünmediği işleri piyasaya hazır hale getirmek olarak değil, başkalarının gitmediği yerlere gitmek olarak da görmemiz gerektiğini düşünüyorum. Türkiye'de girişimcilik ekosisteminin bir siyasete bakan tarafı var, bir de teknik bir regülasyon, kural, kaide bakımından değerlendirilmesi gereken tarafı var." dedi.

Erdoğan, Girişimci İş Adamları Vakfı (GİV) 6. Girişimcilik Ödül Töreninde, girişimcinin, bir işi başkalarından daha iyi yaparak kitlelere beğendiren ya da yapılmayan bir işi toplumla buluşturan kişi olduğunu belirtti.

Peygamber Efendimiz'in Allah'ın mesajını insanlara ulaştırarak çok iyi bir girişimcilik örneği gösterdiğini ifade eden Erdoğan, "Malazgirt'i, İstanbul'un fethini biliyoruz. İstanbul'un fethi, İstanbul'un aslında yeniden medeniyetle buluşmasını sağlayan bir fetihtir. Çünkü Latin istilası 13. yüzyılın başında gerçekleşmiştir. Hala o Latin istilasında İstanbul'dan çalınan birçok güzelim eser Venedik'tedir, alıp götürmüşlerdir. İstanbul, belki 300-400 sene bir medeniyet merkezi olma özelliğini yitirmişken, Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethi İstanbul'un yeniden bir medeniyet merkezi vasfı kazanmasına yol açmıştır. Elbette İslam medeniyeti. Şimdi medeniyetimizin geri çekildiği son 200-300 yılın sonunda dünyada yeniden bir arayışın olduğunu görüyoruz. Batı'da sosyal buhranların artmakta olduğunu görüyoruz. Çok büyük emekler neticesinde kurulan birliklerin, paktların artık işlemez hale geldiğini görüyoruz. Büyük oyuncular arasındaki rekabetin yavaş yavaş çatışma potansiyeli arz etmeye başladığını görüyoruz. Bunlar olurken, bir yandan Doğu medeniyetinin yeniden yükselmeye başladığını, Çin'de izliyoruz, Hindistan'da emarelerini görüyoruz ve önümüzdeki dönemde dünyanın bir medeniyet buhranına doğru ilerleyebileceğini izliyoruz." diye konuştu.

Erdoğan, son 15 yılda Türkiye'nin aldığı mesafeyle, ekonomideki 3 kattan fazla büyümenin ve sadece kendi vatandaşlarına artan bir refahı sunmak değil, dünya mazlumları için de bir ümit haline geldiğini vurguladı. Dünyanın artık ulaşım imkânlarının, teknoloji bakımından küçüldüğünü dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:

"Bin dört yüz yıl önce Hicaz'dan çıkıp, Semerkant'a, Çin'e, Endülüs'e uzanan o girişimci ruh, şimdi bizde var mı? İşte bunun sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. Girişimcilik dediğimiz zaman çok daha global düşünen girişimciler yetiştirmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Türkiye'de bugüne kadar çok büyük hayallerle, çok büyük emeklerle girişilen çok büyük projelerin düşmanların içerideki işbirlikçileri veya maşaları tarafından hep akamete uğratıldığını hatırlatan Erdoğan, Türkiye'yi ileri götürmek isteyen liderlerin de önlerinin kesildiğini söyledi.

"Hala o idamlara sahip çıkan insanlar bugün toplumumuzda var"

Erdoğan, Adnan Menderes'in 10 yıl halkın iktidarından sonra idam edildiğini hatırlatarak, şöyle devam etti:

"Hala o idamlara sahip çıkan insanlar bugün toplumumuzda var. Atatürkçü Düşünce Derneği'nin bu son açıklamasını böyle okumak lazım. O idamın da sonuna kadar arkasındalar, o darbelerin de sonuna kadar arkasındalar. İşte böyle insanların, böyle kesimlerin ülkemizde hala olması, siyasete bakan yönü girişimciliğin. Türkiye'de ne zaman bir Nuri Demirağ, uçaktan, demir yolundan, demir ağlardan bahsetmiş olsa, bununla ilgili projeleri hayata geçirmiş olsa, Vecihi Hürkuş, tasarladığı uçağı hayata geçirmek için çalışmalar yapsa ya da Devrim otomobili asfalta tekerini değdirmiş olsa bunlara mani olundu. Nuri Demirağların, Vecihi Hürkuşların, Devrim otomobillerin önünün kesilmediğini düşünün, bugün otomobilimiz de olacaktı, hem de dünya markası olacaktı, Bugün savaş uçağımız da olacaktı. Ekosistem dediğimiz sadece mevzuat anlamına gelmiyor, sadece kurumsal yapı anlamına gelmiyor. Aynı zamanda milli ve yerli duruşa sahip çıkan bir siyasi iradeyi de gerektiriyor. Bu siyasi irade maalesef Cumhurbaşkanımızın liderliğinden önce hep akamete uğratıldı. Menderes'in idamı, Özal'ın, rahmetli Erbakan'ın başına gelenler. Cumhurbaşkanımız, 15 yıldır Türkiye'nin başında ama parti kapatma mı görmedik, darbe girişimi mi görmedik? Başımıza gelmeyen kalmadı. 15 senede 'Tayyip Erdoğan gitsin de ne olursa olsun' diye bütün Türkiye'nin düşmanları ve işbirlikçileri bir araya geldiler ama bu ülke bu dönemde 5,8 büyümeyi başardı."

Türkiye'nin bağımsızlığına yenik düşenlerin, Çanakkale'yi geçemeyenlerin, Kurtuluş Savaşında Anadolu'yu işgal edemeyenlerin işgal edemedikleri topraklarda bazı zihinleri esir alarak, Türkiye'yi işgale yeltendiğini ifade eden Erdoğan. Ülkenin aydınlarının, büyük projelere karşı çıkan, zihinleri esir alınan insanlar olduğunu söyledi.

Erdoğan, Türkiye'nin yeni dönemde yerli ve milli aydınlarını yetiştirerek, zihinlerdeki prangaları da atacağını dile getirerek, şöyle devam etti:

"Cumhuriyetten itibaren Anadolu girişimcisinin ön plana çıktığı dönemler hep akamete uğratılmış. Son 15 yılda Anadolu'nun dört bir yanında organize sanayi bölgelerinde, ihracatı milyonlarca, yüz milyonlarca doları bulan nice şirketlerimiz var. Bunlar çok değerli. Bunlar aslında iyi bir noktaya doğru gittiğimizin de göstergesi. Ne zaman ki bu yürüyüş eskileri gibi sekteye uğratılır, o zaman bunları yine 'unutun' diyebiliriz. Çünkü hangi darbe başarılı olduysa, hangi milletin teveccüh gösterdiği lider saf dışı bırakıldıysa, ondan sonra Türkiye hep çalkantılı dönemleri yaşamış, hep koalisyon yılları yaşamış, hep istikrarsızlara, hep krizlere duçar olmuştur."

"FİKRİN YERİNDE DURMASIN, HAREKETE GEÇİR!”

GİV Başkanı Mehmet Koç, selamlama ile başladığı konuşmasında “Ebu Eyyûb el-Ensâri Hz.nin manevi huzurunda, Eyüp’te bulunmanın huzuru içerisindeyiz. Vakıf olarak ‘Fikrin Yerinde Durmasın, Harekete Geçir’ temasıyla 6. GİV Girişimcilik Ödülleri'ni sahiplerine vermenin gururunu yaşıyoruz” Dedi. Bu etkinlikle girişimciliğin gelişmesi özellikle gençler arasında yayılması için çaba sarf ettiklerini dile getiren Koç, "Türkiye büyük bir ülke. Hem bir cihan devleti bakiyesine sahip olmak hem de kendi nüfusumuz 81 milyon olmasına rağmen kültür ve gönül coğrafyamızdaki milyarı geçen nüfus ile etkinliğini artırmaya devam edecektir. Bu potansiyeli kullanabilmek için en çok ihtiyacımız olan, bu işin önemini bilen yeterli sayıda ve nitelikte girişimciye sahip olmak. İşsizliğin, cari açığın, göçün, gelir dağılımı eşitsizliğinin, özellikle gençleri pençesine alan kötü alışkanlıkların ve daha nice problemin, iyi bir girişimcilik aşısıyla ortadan kaldırılabileceğine inanıyoruz. Eğer siz gençleri iş ve heyecan duyacakları projeler ile meşgul etmezseniz, onlar mutlaka meşgul olacak başka alanlar bulurlar. Yeterince meşgul olan, bir girişime başlamış bir gencin boşa harcayacak zamanı ve parası olmaz diye düşünüyoruz." şeklinde konuştu.

Koç, 2011 yılında, girişimcilik ödül töreninde bugün ülkemizin güvenliği açısından çok büyük öneme sahip İHA üretimine birincilik ödülü verdiklerini hatırlatarak, "Bugün bu projenin ülke ve ümmetin bekası için ne kadar değerli olduğuna, çok daha az Mehmetçik'imizi riske atarak, daha büyük etki alanı oluşturulduğuna şahit oluyoruz. Eğer biz İHA'ları başka ülkelerden satın alıyor olsaydık, bu sınır ötesi hareketlerde kullanılmasına izin vermeyeceklerinden emin olabilirsiniz. Tıpkı pek çok askeri teçhizatta olduğu gibi. Sadece İHA değil, İHA gibi yüzlerce konuda şu anda ülke olarak açığımız var. Eğer ömrünüzün daha bereketli, amel defterinizin kıyamete kadar açık olmasını arzuluyorsanız lütfen bu alanlara eğilin, bir vida üretimi bile olsa yerinizi alın." diye konuştu.

Girişimci İş Adamları Vakfı (GİV) ve faaliyetlerini anlatan sinevizyon gösterimi sonrasında ödül törenine geçildi ve 6. GİV Girişimcilik Ödülleri 9 kategoride sahiplerini buldu.

ödüle layık görüldü. Ödül takdimi sonrasında toplu hatıra fotoğraf çekimiyle program sona erdi.

Ülkemiz girişimcilik ekosistemine çalışmalarıyla değer katan Girişimci İş Adamları Vakfı'nı ve ödül kazanan girişimcileri tebrik ediyor, haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Göğsümüzü Kabartan Türk Gençlerinin Başarı Hikayeleri

$
0
0

Türk gençleri dünya çapında uluslararası başarılara imza atmaya devam ediyor. Kimileri geleceğe yaptığı yatırımlarla adından sıkça söz ettiren Elon Musk’ın kurucusu ve Ceo'su olduğu elektrikli araç şirketi Tesla'da çalışan sayılı Türkten biri olurken, kimileri ise First Step to Nobel Prize in Physics ve benzeri önemli yarışmalardan kazandığı ödüllerle gurur kaynağımız olmayı hak etmiştir.

Peki uluslararası çapta edindiği başarılarla göğsümüzü kabartan gençlerimizin hikayeleri neler?

İşte O Gençlerin Göğsümüzü Kabartan Hikayeleri

Tesla’daki Dört Türk'ten Biri

Serhan Delareyna: Worcester Polytechnic Institute (WPI) Endüstri Mühendisliği’ni 3.5 yılda birincilikle bitirip, Elon Musk’un dünya çapındaki firması Tesla'nın dört Türk çalışanından bir tanesi. Elektrikli araba modellerinde üretim riskleri analizi yaparak çözümler üreten ekibi yönetiyor. Lise çağında çevre ve enerji konusunda yaptığı çalışmayla ülkemize dünya ikinciliği kazandırmıştı.

1 Milyon TL Burs Kazandı

Zeynep Karacan: Galatasaray Lisesi'nden geçen yıl birincilikle mezun olan dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında gösterilen Yale'den dört yıl için 260 bin dolarlık (1 milyon TL) burs kazanan Türk genci, kariyerini yapay zeka üzerine yapmayı planlıyor. Galatasaray Lisesi öğrencisi iken enerji konusunda yaptığı çalışmayla ülkemize çok sayıda ödül kazandıran Karacan aynı zamanda First Step to Nobel Prize in Physics (Polonya) ödülü sahibi.

First Step to Nobel Prize in Physics Ödülü Sahibi

Ece Yücer: Galatasaray Lisesi'nden, tüm dünyada sadece 37 öğrenciye verilen Lester B. Pearson İnternational Scholarship başarı ve liderlik bursu ile Toronto üniversitesi Trinity College’da Computer Science okuyor. Bilgisayar ve ekonomi dalında kariyer planlıyor. Galatasaray Lisesi öğrencisi iken su arıtma teknolojileri konusunda yaptığı çalışmayla ülkemize ödül kazandıran Yücer aynı zamanda First Step to Nobel Prize in Physics (Polonya) ödülü sahibi…

Çok Uluslu Bir Şirketin Yöneticisi Olarak Çalışacak

Hatice Sena Türetken: Çok sayıda yurt dışı üniversiteden kabul alan ve üniversite sınavında Türkiye 216’ncısı olarak Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nde okumayı tercih eden Türetken ileride çok uluslu bir şirketin yönetici olarak çalışacak. Türetken’de First Step to Nobel Prize in Physics (Polonya) ödülü sahibi…

Dünya Birincisi Oldu

Yosi Kohen Kutucu: Kanada British Columbia Üniversitesi'nde (UBC) burslu olarak makine mühendisliği eğitimi gören, katıldığı mühendislik ve tasarım yarışmasında "eli olmayanlar için mouse" geliştirerek ikincilik ödülü alan Kutucu, engelli bireylerin kolaylıkla bilgisayar kullanabilmesini sağlayan bu ürünün, oldukça ucuz ve 3D printer yardımıyla basılabilen bir teknolojik tasarım olduğunu söylüyor.

2015-2017'de Ulus Özel Musevi Lisesi öğrencisiyken Türkiye, Kanada, Amerika, Hollanda ve Polonya'da çok sayıda ödül kazanan Kutucu, Kanserli Çocuklara Umut Vakfı için masaüstü bilgisayarlar üretip vakıftaki çocuklara hediye etmişti. İki yıl önce de bir evin ihtiyacını tüm yenilenebilir kaynakları kullanarak karşılayabilen taşınabilir enerji dönüşüm cihazı "Alternatesla" ile Hollanda'da dünya birincisi olmuştu.

Kuantum Teknolojileri Geliştiriyor

Berk Diler: Lise çağında yaptığı çalışmalarla çok sayıda ödül alan, 2009 yılında fizik dalında TÜBİTAK Türkiye üçüncüsü olan ve şu anda Chicago Üniversitesi'nde doktora yapan Diler ise kuantum teknolojilerinin geliştirilmesiyle ilgili çalışmalara öncülük ediyor.

Yıldızı Parlayan Gençlerin Koçu

Öğrencilerin proje danışmanlığını yapan, TÜBİTAK tarafından ödüllendirilen ve ABD'de Chicago Üniversitesi tarafından 2010'da "Yılın Öğretmeni" seçilen Talha Kılıç,“Öğrencilerimle Türkiye ve dünyanın önde gelen üniversitelerinde akademik çalışmalar yaparak makaleler yayınlıyor ve yarışmalara katılıyoruz. Öğrencilerim bu çalışmaların sonucunda dünya çapındaki üniversiteler tarafından kabul ediliyor ve burslu okumaya hak kazanıyorlar. Mezun olduklarında sahip oldukları donanımlar ile insanlığa yararlı vatandaşlar oluyorlar. Tüm öğrencilerimle gurur duyuyorum” dedi.

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Dünya Devi Alibaba, Başarılı Türk Girişimi Trendyol'a Ortak Oldu!

$
0
0

Dünyanın en büyük online ve mobil ticaret şirketi Çinli Alibaba Türkiye'ye yatırım kararı aldı. Çinli dev, Trendyol'daki mevcut finansal yatırımcıların tüm hisselerini satın alarak Trendyol’un yeni stratejik partneri oldu. Yapılan ortaklığın tutarı belirtilmezken, iki şirketten yapılan ortak açıklamada bu yatırımın Türkiye’nin bugüne kadarki en büyük internet yatırımı olduğu vurgulanıyor.

Anlaşma ile birlikte Trendyol ve Alibaba, Trendyol’un Türkiye ve çevresindeki büyümesini hızlandırmak ve kuvvetlendirmek için beraber çalışacak. Bu süreçte Alibaba, Trendyol’a teknoloji, online ticaret, mobil ödeme, lojistik, uluslararası ticaret gibi konularda bilgi ve deneyim paylaşımı yapacak ve destek olacak.

Trendyol, 16 Milyondan Fazla Müşterisi ile Dikkat Çekiyor

Türkiye, 80 milyonluk nüfusu ile Avrupa’daki en genç ülkelerden biri ve bu durum özellikle e-ticaret pazarı için çok ciddi bir potansiyel oluşturuyor.

2010 yılında kurulan Trendyol, 16 milyon kullanıcısı ile Türkiye’nin lider e-ticaret platformu olmasının yanı sıra, 90 milyondan fazla aylık ziyaret ile bölgenin en hızlı büyüyen e-ticaret şirketi. Trendyol, 16 milyondan fazla müşterisi ile, Türkiye ve çevresindeki bölgenin hızla büyüyen ve daha fazla büyüme potansiyeli olan e-ticaret pazarında çok önemli bir konumda bulunuyor. Türkiye’nin perakende hacminin sadece yüzde 3,5’inin internet üzerinden olması, Trendyol’un ciddi büyüme ve perakende sektöründe değişim yaratma potansiyeli olduğunu gösteriyor. Türkiye üç milyondan fazla KOBİ’si, büyük ve gelişmiş üretim imkanları, oturmuş lojistik altyapısı ve çevre ülkelerle olan bağlantıları sebebiyle Alibaba’nın bölgedeki büyümesi için bir merkez olma potansiyeline sahip.

Trendyol’un kurucusu ve CEO’su Demet Mutlu yaptığı açıklamada “Alibaba ve Trendyol çok benzer kültüre ve değerlere sahip, dijital ekosistem ile ilgili büyük hedefleri olan şirketler. Bu ortaklık konusunda çok heyecanlıyız,” dedi. “8 yıl önce 5 kişiyle bir masa etrafında büyük hedefler ve tutkuyla başlayan yolculuğumuzda, Türkiye’nin en büyük ve en hızlı büyüyen mobil e-ticaret platformunu yarattık. Hala yolun çok başındayız, müşterilerimize daha iyi hizmet vermek, partnerlerimizi, ekibimizi ve ülkemizin dijital ekosistemini daha da ileri götürmek için daha çok çalışacağız. Alibaba hep örnek aldığımız bir şirketti, şimdi onların yatırımı ve desteği ile, Trendyol’u daha da büyük hedeflere, daha çok müşteriye, daha çok ülkeye birlikte götüreceğiz. Alibaba ile birlikte Türk markaları ve üreticilerini yüz milyonlarca müşteriye ulaştıracağız. Türkiye ve çevresindeki dijital ekonomiyi daha önce yaptığımız gibi geliştirmeye, müşterilerimize en iyi hizmeti vermeye devam edeceğiz.”

Trendyol’a Kurucuları ve Mevcut Yönetimi Liderlik Etmeye Devam Edecek

Alibaba Group Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyesi Michael Evans konuyla ilgili olarak “Türkiye dünyadaki ve bölgedeki farklı dijital ekonomiler değerlendirildiğinde oldukça heyecan verici ve önemli bir pazar. Bu yatırım ile birlikte Alibaba, güçlü bir kurucu ve yönetim ekibinin önderliğindeki pazar lideri bir markaya ortak olmuş olacak.  Trendyol, güçlü bir platforma, sadık iş ortaklarına ve büyük bir müşteri kitlesine sahip çok hızlı büyüyen özel bir marka. Bu birliktelikle, Türkiye’de ve bölgede e-ticaret, dijital ödeme sistemleri ve bütün perakende değer zincirinde çok önemli fırsatlar yaratacağız. Trendyol’a kurucuları ve mevcut yönetim ekibi liderlik etmeye devam edecek ve ek olarak Alibaba ekosistemine katkıda bulunacak. Trendyol ile birlikte, Türk markalarının, iş ortaklarının ve üreticilerinin, gerçek anlamda globalleşmesine destek olmayı sürdüreceğiz.”

Alibaba Group dünyanın en büyük online ve mobil ticaret şirketi. Alibaba’nın misyonunu, "dünyanın her yerinde iş yapmayı, ticareti kolaylaştırmak" olarak tanımlıyor. Şirket, ticaret altyapısının geleceğini kurmayı hedeflerken, müşterilerinin Alibaba platformları üzerinde tanışacağı, çalışacağı, zaman geçireceği, yaşayacağı bir gelecek öngörüyor. Ayrıca, Alibaba “En az 102 yıl devam edecek” bir şirket olmayı hedefliyor.

Ülkemiz girişimcilik ekosistemi için heyecanlandırıcı bir gelişme olan bu haberimizi girişimci adayı, aktif girişimci ve potansiyel yatırımcı okurlarımız başta olmak üzere tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Alibaba'nın hikayesini bu makalemizden, Trendyol'un hikyaesini ise bu makelemizden okuyabilirsiniz.

İHA Yarışmasına Türk Teknoloji Takımları Damga Vurdu!

$
0
0

Bu yıl 16'ncısı gerçekleştirilen Uluslararası İnsansız Hava Sistemleri Yarışması'na (AUVSI SUAS 2018), ABD’nin Maryland eyaleti ev sahipliği yaptı. Dünyanın dört bir yanından sınırlı sayıdaki takımın katılabildiği yarışmaya Türk takımları damga vurdu.

Ön başvuru aşamasından geçebilen sınırlı sayıda yarışmacının katılmaya hak kazandığı organizasyona, bu yıl dünyanın farklı bölgelerinden 69 üniversite takımı kabul edildi. Üniversiteler bünyesinde oluşturulan teknoloji takımlarının uluslararası yarışmalardaki başarısı giderek artan Türkiye, 5 takım ile AUVSI SUAS 2018'de yer aldı.

Harvard Üniversitesi, Stanford Üniversitesi ve U.C. Berkeley gibi dünyanın en iyileri arasında kabul edilen üniversitelerden gelen zorlu rakiplerle yarışan İstanbul Teknik Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencileri, ilk 10’a girerek önemli bir başarıya imza attı. İstanbul Teknik Üniversitesi takımı İTÜNOM 7, Yıldız Teknik Üniversitesi Lagari takımı ise 8'inci oldu. Lagari aynı zamanda, yarışma tarihinin en isabetli hedef atışını gerçekleştirerek, bir rekora imza attı ve misyon kategorisini de 5'inci olarak tamamladı.

"Milli Sanayi ve Yerlilik Çalışmalarını İleriye Taşıyacaklar"

Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Fatih Kacır, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bu yıl yarışmaya katılan Türk takımlarından dördüne destek verdiklerini söyledi. Kacır, uluslararası yarışmalara katılımın Türk mühendislik öğrencileri için çok önemli bir tecrübe olduğunu vurguladı.

Destekledikleri tüm Türk takımlarıyla gurur duyduklarını belirten Kacır, "Dünyada teknoloji ve mühendislik alanında güncel gelişmeleri takip eden ve okulda aldıkları teorik eğitimin ötesine geçerek sahada kendi projelerini geliştiren gençlerimiz, bugün savunma sanayisinde gerçekleştirilen milli sanayi ve yerlilik çalışmalarını ileriye taşıyacak. Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu milli sistemleri üretecek kabiliyete sahip gençlerimiz, milli teknoloji hamlemizi gerçekleştirecek." diye konuştu.

AA kaynaklı haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

3D Plaklar ile Hastaları Diş Telinden Kurtaran Türk Girişimi: Orthero!

$
0
0

Türk girişimciler, diş dizilimi, damak ve çene bozuklukları gibi diş tedavisinde kullanılan diş tellerine alternatif şeffaf plaklar üretti. Türkiye'de ilk defa yerli bir firma tarafından 3D yazıcılarla seri üretimi yapılan şeffaf apareyler, Türkiye'de 10 binin üzerinde hastanın dişlerini tedavi etti. Genç girişimcilerin sıfırdan inşa ettiği Orthero markası, Orta Doğu ve Almanya pazarına girmeyi planlıyor.

AA muhabirinin sorularını cevaplayan Orthero Kurucu Ortağı Seyyid Bucak, 2012 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ARI Teknokent bünyesinde Efe Turhan, Ferit Güler ve Aydın Dikkulak ile birlikte Şeffaf Aparey firmasını kurduklarını söyledi.

Şirket bünyesinde kurdukları Orthero markasıyla ortodontik tedavilere yeni bir boyut kazandırdıklarını anlatan Bucak, "Liseden arkadaşım ve şirketimizin kurucu ortaklarından Efe Turhan’a 3D Printer ile şeffaf plakların üretilebileceğinden bahsetmiştim. Kendisi de bir dönem diş teli kullanmıştı ve bu projeyi hayata geçirmemiz gerektiğini söyledi. Önce beş diş hekimiyle başladık. Onların vakalarını yaptıktan sonra baktık ki hem bu yazılımı kullanabiliyoruz hem de hastalara büyük bir çözüm sunabiliyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürme kararı aldık. 2014 yılında ülkemizin ilk dijital ortodonti yazılımını hayat geçirdik. 

2016’nın son aylarında şirketimizin ortaklık yapısını değiştirerek Türkiye’nin önemli diş hekimleri ve yatırımcılarını bünyemize kattık ve bölgenin önemli bir oyuncusu olmak üzere kolları sıvadık. Şu an 56 kişilik bir ekip olduk. Hem üretimi hem de analizi kendi bünyemizde yaptığımız için ciddi bir istihdam oluşturduk. Halen İTÜ ARI Teknokent’te faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Tüm Türkiye’de 70’den fazla ilde diş klinikleriyle çalışıyoruz." bilgilerini verdi.

Şirketin dört kurucu ortağının da İTÜ mezunu mühendisler olduğunu ifade eden Bucak, kurucuların yazılım, üretim ve finans konusunda uzmanlaştığını kaydetti.

"Endüstri 4.0’ın Türkiye’deki Öncü Firmalarından Biri Olduk"

3D yazıcıların günümüzde kuyumculuktan otomotive kadar birçok farklı sektörde kullanıldığını anlatan Bucak, şöyle konuştu: "Bizim de uzmanlık alanımız 3D Printer. Dental sektörde neden bu işi yaptığımıza gelince, çünkü bu sektör kişiye özgü imalatın en fazla yapıldığı sektörlerden biri konumunda. Kalıpsız bir şekilde imal etmeniz lazım. Dolayısıyla 3D Printer’lar üretim maliyetlerini çok düşürebiliyor.

3D Printer’lar ile üretimi Türkiye’de ilk kez biz yaptık. Dünyada yapılan bir üretimi, teknoloji transferiyle Türkiye’ye taşımış olduk. Çok yüksek maliyetlerle ve yavaş ilerleyen bir üretim sürecini çok daha az maliyetlerle ve hızlı bir şekilde çözümledik. Bugün artık milyarlarca ürün üreten firmalarla aynı maliyetlerle üretim yapabiliyoruz. Ayrıca 3D printer ile üretilmiş şeffaf plakların RFID teknolojisi ile takip edilebilirliğini sağlayan bir patent bulunmakta. Bu anlattığım sürece de Endüstri 4.0 deniliyor. Kısacası Endüstri 4.0’ın ve dijital dönüşümün Türkiye’deki öncü firmalarından biri olduk. 3D Printer’larımız 7 gün 24 saat çalışıyor. Bir ürünü 5-6 dakika içerisinde üretebiliyoruz. Aylık kapasitemiz 15 bin model. Bugüne kadar 150 bini aşkın model ürettik. "

"Şeffaf plakları kişiye özgü bir şekilde imal ediyoruz"

Bucak, Orthero'nun, Türkiye’nin ilk yerli ve kişiye özel üretilen şeffaf apareyleri ile hastaların dişlerini ideal hale getiren telsiz tedavi yöntemi sunduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:

"Şeffaf apareyler ile ortodonti tedavisi 20 yıldır uygulanan bir tedavi yöntemi. Bir hasta, metal diş teli kullanmadan, şeffaf plaklar ile ortodonti tedavisi olmak istiyorsa, bir diş hekimi veya ortodontiste gitmeli. Bu tedavi yönteminde öncelikle hekim, hastanın ağız ölçüsünü alıp, bize gönderiyor. Firmamızdaki 3D Printer’lar ile ağız datasını elde edip, bilgisayar ortamına aktarıyoruz. Sonrasında profesyonel ekibimizle birlikte dişleri, bilgisayar ortamında hareket ettiriyoruz. Hekimin onayının ardından, hastanın dişleri kaç adımda düzelecekse, dişleri düzeltecek şeffaf plakları kişiye özgü bir şekilde imal ediyoruz. Hasta her bir plağı 2 hafta gibi bir sürede kullanıyor ve bir sonraki plağa geçiyor. " 

"Şimdiye kadar 10 bini aşkın vakayı yüzde 98 başarıyla tamamladık"

Şeffaf apareylerinin metal diş telleriyle karşılaştırıldığında rahatsızlık vermeyen ve istenildiği zaman takıp çıkarılabilen tedavi araçları olduğunu ifade eden Bucak, "Orthero tedavisiyle şimdiye kadar 10 bini aşkın vakayı yüzde 98 başarıyla tamamladık." bilgisini verdi. 

"Binin üzerinde diş hekimiyle çalışıyoruz"

Bucak, Orthero'nun 2016 yılı sonunda aldığı 3 milyon TL’lik yatırımla birlikte sistemini güçlendirerek 2017’de daha büyük bir kapasite ile hizmet vermeye başladığını söyledi.

Markanın 2017 yılını yüzde 900’lük büyümeyle tamamladığını ifade eden Bucak, şöyle konuştu:

"Yatırım almadan önce 600 model üretebilecek kapasitemiz varken şu anda ayda ortalama 6 bin civarında model üretiyoruz. Şirketimiz ilk üç yıl 200 hekim bandındayken yatırımla birlikte hekim sayısında da çok ciddi bir artış gerçekleşti. Şu an binin üzerinde diş hekimiyle çalışıyoruz. Bunun 400’ü aşkını İstanbul’da. Tamamladığımız 10 bini aşkın vakanın son 6 bini, dördüncü yılımızda gerçekleşti. Yani ciddi bir artış olduğunu söyleyebilirim. Bu gelişmeden özellikle aldığımız yatırım ve ekibimize ortak olarak dahil olan diş hekimlerinin katkısı çok büyük oldu. "

Bucak sözlerini şöyle sürdürdü: "Geliştirdiğimiz teknolojiyi yurt dışına sunma planımız her zaman var. Bu konuda büyük bir talep de var. Sosyal medya üzerinden yurt dışındaki hekim ve hastalar bize ulaşıyor. 2019’un başında 5 farklı pazara açılacağız. Araştırdığımız 5 pazardan 50’ye yakın vaka yapmış bulunuyoruz. Özellikle Orta Doğu’yu, Irak, İran, Birleşik Arap Emirlikleri, Azerbaycan gibi pazarları ve Almanya’yı araştırıyoruz. Azerbaycan, İran ve Almanya’da görüşmelere başladık bile..." 

3D üretim plaklar ile hastaları diş telinden kurtaran Türk girişimi Orthero hakkında daha fazla bilgi edinmek için web adresleri olan www.orthero.com.tr 'yi ziyaret edebilirsiniz.

AA kaynaklı "yerli girişim tanıtım" haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Kadınların Dünyaya Kazandırdığı Hayat Kolaylaştıran İcatlar!

$
0
0

Önemli bir buluştan bahsedildiğinde çoğu kişinin aklına ilk olarak benzer isimler gelir: Thomas Edison, Wright Kardeşler, hatta belki de Steve Jobs. Akıllara gelen ilk isimler sayıldığında genellikle bir kadın mucidin ismi akıllara gelmez. Belki de birçok kişi kadın mucitlerin isimlerini bilmiyordur. Ancak kadınların dünyaya kazandırdığı birbirinden yararlı icatlar var.

Yıllardır gerek geleneksel basın gerekse insanların tutumları sebebiyle kadınların hayata kazandırdıkları yenilikler erkeklerinki kadar öne çıkamadı ve kadınlar isimlerini duyurmakta zorlandı. Ancak bilgisayar yazılımından yangın merdivenine kadar birçok şey bir kadın tarafından ortaya çıkarıldı.

İşte Kadınların Dünyaya Kazandırdığı Hayat Kolaylaştıran İcatlar

1. Dr. Shirley Ann Jackson - Arayanın kimliği

Dr. Shirley Ann Jackson Amerikalı bir fizik kuramcısı. 1970’lerdeki araştırmaları günümüzde kullandığımız telefonla arayanların kimliğinin görünmesini sağlıyor. Telekomünikasyon alanındaki çalışmaları ise daha sonra fax makinesi, fiber optik ve güneş enerjisi hücrelerinin geliştirilmesinin önünü açtı. Dr. Jackson, Massachusetts Institute of Technology’de doktora derecesi alan ilk siyahi kadın oldu.

Image result for Josephine Cochrane

2. Josephine Garis Cochrane - Bulaşık Makinesi

Cochrane, bulaşıkları hizmetçilerinden daha hızlı yıkamanın bir yolunu arıyordu; hızlı yıkayacak ama tabakları da kırmayacak. Kendi icadı olan ilk bulaşık makinesi, bakır bir kazan ve motordan oluşuyordu. Ama bu düzenek, su basıncını kullanan ilk bulaşık makinesi olarak tarihe geçecekti. Cochrane’in alkolik kocası ona devasa bir borç bırakarak ölmüştü. Kadın mucit 1886’da bulaşık makinesinin patentini aldı ve kendi fabrikasını kurdu.

Image result for Dr.Grace Murray: İlk büyük ölçekli bilgisayar

3. Dr.Grace Murray Hopper - İlk büyük ölçekli bilgisayar ve Bilgisayar yazılımı

Amiral Dr.Grace Hopper , İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Harvard Üniversitesi’nde yürüttüğü çalışmalar sonucu ilk büyük ölçekli bilgisayar “IBM-Harvard Mark 1”i icat ettiği için “bilgisayarların annesi” olarak tarihe adını yazdırdı.

1952’de ilk kod derleyicisini yazdı. Bu derleyici, kelimelerle anlatılmış yönergeleri bilgisayarın anlayabileceği kodlara tercüme ediyordu. Böylece programlama daha da hızlandı; bu, bilgisayarların çalışma yöntemlerinde devrim niteliğindeydi. Kodlardaki ‘hata ayıklama’ kavramı olan ‘de-bugging’ de Hopper sayesinde popüler oldu.

Image result for Dr. Ellen Ochoa: Optical Analysis System

4. Dr. Ellen Ochoa - Optik Analiz Sistemi

Ochoa, ilk hispanik astronot ve NASA için çalışan araştırmacı unvanlarına sahip. Ochoa’nın icadı optik sistem mekanik olarak üretilen mallar için kullanıldı.

Image result for Barbara Askins: X-ray technology

5. Barbara Askins - X-ray teknolojisi

NASA kimyageri Askins radyoaktif materyali kullanarak film negatiflerinde iyileşme sağladı. 

Image result for Olga D. Gonzalez - Sanabria Space base batteries

6. Olga D. Gonzalez, Sanabria - Uzay üssü pilleri  

Uluslararası Uzay İstasyonu’nda kullanlılan uzun ömürlü Nikel-Hidrojen pillerinin mucidi Porto Rikolu bilim insanı Olga D. Gonzalez-Sanabria. Gonzales-Sanabria, bu pil teknolojisini 1980’lerde NASA’nın Glenn Araşatırmalar Merkezi’nde keşfetmişti.

Kablosuz iletim - Hedy Lamarr

7. Hedy Lamarr - Kablosuz iletişim

Hedy Lamarr hem ünlü bir Hollywood aktrisi hem de bir mucit. İkinci Dünya Savaşı sırasında Lamarr ve George Antheil radyolu güdüm sistemini icat ettiler. Teknik zorluklardan dolayı bu icat 1962 yılına kadar kullanılamadı. Hedy Lamarr'ın kablosuz iletim sistemi ise Wi-Fi ve Bluetooth'un gelişmesinde büyük rol oynamış.

Image result for Patricia Bath: Laser cataract surgery

8. Patricia Bath - Laserli katarakt ameliyatı

Bath, katarakt ameliyatlarında kullanılan yeni bir methodla 1988 yılında patent alan ilk Afro-Amerikan kadın doktor oldu. 

Image result for Ann Tsukamoto - Stem cell isolation

9. Ann Tsukamoto - Kök hücre izolasyonu

Tsukamoto, kök hücre izolasyonunun patentini 1991’de aldı. Kanser hastalarının dolaşım sistemini anlama ve hastalığın muhtemel tedavisi için devrim niteliğinde bir araştırmaydı. Tsukamoto, araştırmalarına devam ediyor.

10. Dr. Maria Telkes - Güneşle ısıtma sistemi

Macaristan doğumlu biyofizik uzmanı Telkes evlerde kullanılabilen güneş enerjisiyle ısıtma sisteminin mucidi. 1925 yılında yerleştiği ABD’de vatandaşlık alan Telkes Westinghouse Electric şirketinde araştırmacı mühendis olarak çalıştı. 

Image result for Alice H. Parker: Central Heating System

11. Alice H. Parker: Merkezi Isıtma Sistemi

Merkezi ısıtma sisteminin mucidi Parker ABD’den patent almak için 1919 başvuru yaptı. Sistem sayesinde tüm binanın sıcaklığı düzenlenip, ısı her odaya dağıtılabiliyordu. 

Image result for Marie Van Brittan Brown - Home Security System

12.  Marie Van Brittan Brown - Ev Güvenlik Sistemi

Evde genellikle yalnız yaşayan hemşire Marie Van Brittan Brown, kendini daha güvende hissettirecek bir yöntem arayışındaydı. Kocası Albert’le birlikte 1960’larda suçun yükseldiği bir dönemde ilk ev güvenlik sistemini kurdular. Cihaz oldukça komplikeydi. Bir motor tarafından kontrol edilen kamera gözetleme deliğinden bakıyordu. Görüntüler ise yatak odasındaki ekrana aktarılıyordu. Ekran düzeneği ise alarm tuşuyla desteklenmişti.

Image result for Tabitha Babbitt: Round Saw

13. Tabitha Babbitt - Yuvarlak Testere

1800’lerin başında ağaç kesmek için testerenin iki ucundan tutacak iki erkeğe ihtiyaç duyuluyordu. Ancak Tabitha Habbitt’in 1813’te icat ettiği yuvarlak testere sayesinde erkekler bu zorlu görevden kurtulmuş oldu. 

Image result for Rachel Zimmerman: Blissymbol Yazıcısı

14. Rachel Zimmerman: Blissymbol Yazıcısı

Kanadalı mucit Rachel Zimmerman 1980’lerin ortasında 12 yaşındayken “Blissymbol Printer” adı verilen yazılım programını geliştirdi. Zimmerman’ın bir bilim fuarı için okul projesi olarak başladığı bu program beyin felci gibi rahatsızlığı olan kişilerin çevresiyle iletişim kurmasına olanak sağlıyor. Kullanıcılar özel dokunmatik ekranı sayesinde ekranda gördüğü sembolleri seçiyor ve program bunları yazılı cümlelere dönüştürüyor. 

15. Mary Anderson -  Araba sileceği 

1900’lü yıllarda sürücüler yağmur ve kar yağdığında her bir sokağın başında arabalarını durdurup camlarını silmek zorundaydı. Mary Anderson 1903 yılında araba sileceğini icat ettiğinde ise sürücülerin dikkatini dağıtacağı gerekçesiyle 10 yıl boyunca patent alamadı. Ancak sonunda herkes bu icadı kullanmaya başladı. Araba sileceğinin elektrikli olanı da 1917 yılında yine bir kadın tarafından üretildi.

Image result for Bette Nesmith Graham: Daksil

16. Bette Nesmith Graham: Daksil

Graham yaptığı yazım yanlışlarının neticesinde kağıtları atıp baştan yazmaktan bıktığı için bir gün mutfak mikseriyle karışım hazırladı. Uzun süren denemelerden sonra Graham, daksilin patentini 1958 yılında aldı. 

Image result for Sarah E. Goode: Foldable Bed

17. Sarah E. Goode: Katlanabilir Yatak 

ABD’de 1885 yılında patent başvurusu yapan ilk Afro-Amerikan kadını Sarah Goode’nin icadı katlanabilir portatif yataktı.

Related image

18. Margaret Knight - Kese kağıdı “kraliçesi”

Kese kağıtlarından önce üretilen kağıt torbalar zarf biçimindeydi ve düz bir tabanı yoktu. Bu haliyle bir hayli işlevsiz olan kağıt torbaları bugün bildiğimiz şekline sokan Knight, kağıdı kesen, katlayan ve dörtgen bir taban veren makineyi icat etti ve 1871 yılında patent aldı.

Image result for Marion Donovan: Disposable baby diapers

19. Marion Donovan - Tek kullanımlık bebek bezi

Donovan’ın 1949 yılındaki ilk icadı “Boaters” isimli bebeklerin pişik olmasını engelleyen sızdırmaz bezdi. Konu üzerinde çalışmaya devam eden Donovan 1961 yılında ise tek kullanımlık bebek bezi “Parpers”ı geliştirdi.

Image result for Ann Moore: Baby Carrier

20. Ann Moore: Bebek taşıyıcı

Batı Afrika’da Barış Gücü hemşiresi olarak 1960’lı yıllarda görev yapan Moore, Afrikalı kadınların bebeklerini taşıma biçimlerinden etkilenmiş. Uzun süreli denemelerden sonra sırt çantası mantığıyla fikrini birleştiren Moore bebek taşıyıcı “Snugli”yi geliştirdi.

Image result for Elizabeth Magie - Monopoly

21.  Elizabeth Magie - Monopoly 

Monolpoly oyununun yaratıcısı Charles Darrow olarak lanse ediliyor. Ancak gerçek pek öyle değil, tarihin bu en popüler oyunun kuralları Elizabeth Magie tarafından konuldu. Magie’nin kuralları yenilikçi bir oyun oluşturup sahte paralar ve mülklerle servet biriktirmekten geçiyordu. 1904’te tasarladığı oyunun adı da ‘The Landlord’s Game’ idi. Aynı oyun, ‘Monopoly’ ismiyle Parker Brothers tarafından yayınlandı. Parker Brothers, oyunun mucidi olarak görülen Darrow’a 500 dolar ödedi. Ayrıca Magie’den de patentini alarak bir nevi bu popüler oyunun ‘tekelini’ ele almış oldu.

Uplifers Kaynaklı sizin için derlediğimiz haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Nuri Demirağ Kimdir? İşte Demirağ'ın İbretlik Hayat Hikayesi

$
0
0

Demirağlarla anayurdu dört baştan kurma konusundaki çabasıyla ilk adımları atmış, uçak fabrikaları kurmuş, ülkesi için her türlü yeniliğe öncülük etmiş iş adamı, Nuri Demirağ.

Haksızlıklar karşısında direnmeyi hep bilen Nuri Bey, başarılı bir çocukluktan sonra yine başarılı bir iş adamı olduğunda muhtemelen ailesini şaşırtmadı. Ama Türkiye Cumhuriyeti’ne katkıları kuşkusuz ki minnet duyulasıydı.

Bir minnet duygusu da aslında bu oğlu yetiştiren anaya bin teşekkürle iletilmeli. Çünkü daha üç yaşındayken babasını kaybettiğinde annesi tarafından yetiştirilen Nuri, belli ki iyiye, doğruya, güzele yönelmeyi, ama en önemlisi tüm bu güzellikleri paylaşmak gerektiğini ondan öğretmişti.

Öyle de yapacaktı Nuri Bey, hep güzeli keşfedecek ve sonunda onu ülkesiyle paylaşmasını bilecekti.

Nuri Demirağ'ın Çocukluğu ve Okul Hayatı

Nuri, Mühürzade Mehmet Nuri adıyla 1886’da Sivas’ın Divriği ilçesinde doğdu. Babası Mühürzade Ömer Bey, Nuri üç yaşındayken öldüğünden onu annesi Ayşe Hanım büyüttü. Babasız büyümenin eksikliğini annesi hiç hissettirmeyecek, Nuri çok başarılı olacaktı.

Nuri, başarılı ve sevildiği bir okul hayatı yaşadı. Öyle ki, Divriği Rüştiye Mektebi’nde ortaöğrenimini bitirdiğinde üstün başarısı sebebiyle öğretmen yardımcısı olarak bir süre çalıştı. Okul hayatındaki başarısı ona iş hayatını erken sunmuştu. Ancak eğitimi bırakmadı. Mal Müdürü olarak çalışacağı dönemde bir yandan da Maliye Mekteb-i Alisi’nde gece derslerine giderek yüksek öğrenimini tamamlayacaktı.

Nuri Demirağ'ın İş Hayatı

1903’te Ziraat Bankası’nın memurluk sınavını kazandığında, Nuri artık bir devlet memuruydu. İlk iş yeri Kangal kazasındaki banka şubesi oldu. Ancak bir yıl sonra Koçgiri Şubesi’ne atandı. 1910’da Maliye Bakanlığı’nın sınavlarına girdi. Nuri artık maliye memuruydu. Beyoğlu Gelirler Müdürlüğü’nde memur olarak İstanbul’a atandı. Kısa süre sonra Hasköy Mal Müdürü olacaktı. Kendini sürekli geliştirdi. Maliyenin her kademesinde kendine bir yer buldu. Yükseköğrenimini de tamamladıktan sonra, 1918’de maliye müfettişi oldu.

I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmış bir devletin memuruydu. Beyoğlu, Galata civarlarında memuriyet görevini sürdüren Mühürzade Mehmet Nuri Bey, hoş olmayan hareketlere maruz kalıyordu. Bu durumu içine kabullendiremeyen Nuri Bey, istifasını verdi. 1906’da Erzurum 3 yıl sürecek bir kıtlığın içine girdi. Mühürzade Mehmet Nuri Bey, 1909’da depolarda bırakılmış buğdayları halka uygun fiyattan verdi. Kendi inisiyatifini kullanarak böyle bir satış gerçekleştirdiği için hakkında soruşturma açıldı, ama aklandı.

Mühürzade Mehmet Nuri Demirağ'ın Evliliği

Bu süreçler yaşanırken Nuri Bey, Mesude Hanım ile evlendi. Bu evlilikten 2 erkek 6 kız olmak üzere toplam 8 çocuğu oldu. Başarılı bir iş adamı olmanın yanında, hayat ona iyi bir baba olma fırsatını da vermişti. Drexel Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Bölüm Kurucusu, Profesör Doktor Banu Onaral, Nuri Bey’in torunudur.

Nuri Demirağ'ın Ticari Hayatı

Nuri Bey, maliye müfettişliğinden istifa ettikten sonra yapacak bir iş bulmalıydı. Çünkü kendini bildi bileli adeta bir arı gibi çalışıyordu, tersini düşünemezdi. Ticaret yapmanın bir yolunu bulmalıydı. 1918’de henüz yabancıların tekelinde olan sigara kağıdı ticareti işine girdi. Nuri Bey, Eminönü’nde küçük bir dükkan açarak ilk Türk sigara kağıdı üretimini başlattı. ‘’Türk Zaferi’’ adını verdiği bu sigara kağıtları, Kurtuluş Savaşı zamanlarını yaşayan Türk halkının büyük ilgisini gördü. Görünen o ki, Nuri Bey ticarette de başarılı olmuştu. Ticarete attığı bu ilk adım ona iyi kazançlar sağlamıştı. Nuri Bey iyi bir ticaret adamı olma yolunda ilerlerken bir yandan da milli mücadele döneminde Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Maçka Şubesi’ni yönetiyordu. Durmayacak, başarısına başarı katmasını bilecekti.

Soyadını Atatürk Verdi

Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş Savaşı’ndan bağımsız bir devlet olarak çıkmıştı. Şimdi ulaşım sorununda ele alması gereken ilk konu, demiryollarıydı. Amaç ülkeyi muassır medeniyetler seviyesine ulaştırmaktı ve bu sebeple anayurdumuz demir ağlarla dört baştan örülmeliydi.

1926’da Samsun – Sivas demiryolu yapımını üstlenen Fransız şirketi işi bırakınca Nuri Bey hiç düşünmeden ilk olarak yapılacak 7 kilometrelik kısım için ihaleye girdi ve cüzi bir fiyat karşılığında ihaleyi aldı. İşin geri kalan kısmı da deneme süreci olarak Nuri Bey’e verildi. Bu işi çok benimsemişti. Ülkenin faydası söz konusuydu, bu yüzden çok istekliydi. Bu işi, çok çalışıp başarmalıydı. İlk işi tapu dairesinde mühendis olan kardeşi Abdurrahman Naci Bey’i memuriyet görevinden istifa ettirerek demiryolu projesine ortak etmek oldu. Mühürzade Mehmet Nuri Bey, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk demiryolu müteahhidi olmuştu. Kardeşi ile birlikte dört koldan çalıştı. Her şey planlı bir şekilde ilerliyordu. 1012 kilometrelik Samsun – Erzurum, Sivas – Erzurum, Afyon – Dinar hattını 1 yılda bitirdiler. Bu oldukça kısa bir süreydi ve koşullar ne getirirse getirsin çalışkan Nuri Bey ve kardeşi projeyi tamamlamıştı.

Mustafa Kemal Atatürk, 21 Haziran 1934 Soyadı Kanunu’ndan sonra, bu üstün başarısından dolayı Nuri Bey’e Demirağ soyadını verdi.

Büyük Boğaz Köprüsü Projesi

Nuri Bey, demiryolu projesi sürerken bir yandan da başka büyük inşaat projelerini yürütüyordu. Sivas Çimento, Karabük Demir – Çelik, Bursa Merinos Tesisleri, Eceabat Havaalanı ve Haliç’in kenarındaki İstanbul Hal Binası’nı inşa etti. Ancak tüm bunları gölgede bırakacak asıl proje başkaydı. Nuri Bey, 1931’de İstanbul Boğazı’na köprü projesini başlattı. San Francisco’daki Golden Gate Köprüsü ile aynı sistemde çalışan bir köprü yapmayı çok istiyordu. Yurtdışından uzmanlar getirterek gerekli incelemeleri yaptırdı ve en sonunda Golden Gate’i inşa eden firmayla anlaşma imzaladı.

Yine uzun ve hummalı bir çalışmaydı Nuri Bey’in yönettiği bu proje. Her şeyiyle tek tek ilgilenmişti. Bütün hazırlıklar bittiğinde projeyi Atatürk’e sundu. Cumhurbaşkanı Atatürk tarafından çok beğenilen bu proje maalesef hükümetten onay alamadı. Bu durum Nuri Bey’de büyük bir hayal kırıklığı oluşturdu. Evet, onca uğraşlar verdiği büyük projesi hayata geçmemişti. Üzüldü, ama yoluna devam edecekti.

Uçak Fabrikası Kurma Projesi

Nuri Demirağ, döneminin en zengin iş adamıydı. O yıllarda ordunun uçak ihtiyacı zengin iş adamları ve halktan toplanan bağışlarla sağlanıyordu. Bir gün Nuri Bey’den uçak satın almak için başlatılan bir bağış kampanyasına katılması istendi.

Nuri Bey’in cevabı şu şekildeydi: "Benden bu millet için bir şey istiyorsanız, en mükemmelini istemelisiniz. Mademki, bir millet tayyaresiz yaşayamaz, öyleyse bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfundan beklememeliyiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim."

İşte o gün, 1936’da, Nuri Bey kararını verdi. Uçak fabrikasını kurmak için çalışmalara başlamalıydı. Fabrikayı kurmak için memleketi Divriği’den başka bir yer düşünemezdi. Ancak yine de öncelikle İstanbul’da bir deneme atölyesi kurmalıydı. Çekoslovak bir şirketle anlaştı ve İstanbul’da Barbaros Hayrettin Paşa İskelesi’nin yanında atölye binasını inşa ettiler. Deneme uçuşlarının yapılması için de bir alana ihtiyaç vardı. Bu sebeple Nuri Bey Yeşilköy’deki Elmaspaşa Çiftliği’ni satın alarak buraya bir büyük uçuş sahası ve uçak tamir atölyesi yaptırdı. Uçuş sahası, Avrupa’nın en büyük havalimanı, Amsterdam Havalimanı büyüklüğündeydi.

Havacılık Okulu Açıldı

Nuri Bey, önce Divriğî’de bir Gök Ortaokulu açtı. Sivas’ın hiçbir ilçesinde bir ortaokul yokken açtığı bu Gök Ortaokulu’na kayıtlı tüm öğrencilerin masrafları karşılanıyordu. Hatta öğrenciler havacılığa özensin ve meslek olarak seçsin diye İstanbul’a götürülüp uçuş dersleri veriliyordu.

Bir uçuş sahası vardı ve daha fazlası da muhakkak ki yapılacaktı, ancak uçakları kullanacak Türk pilotların da olması gerekiyordu. Çözülen tüm sorunlar beraberinde yenilikleri de getiriyordu. Pilot yetiştirmek üzere, pistin bulunduğu arazide bir Gök Okulu kuruldu. Okul 1943’e kadar 290 pilot mezun verdi.

Uçak Yapım Serüveni

Beşiktaş’taki uçak fabrikasında planörler ve uçaklar üretilecekti. İşte bu üretimlerin planını Türkiye’nin ilk Uçak Mühendisleri’nden Selahattin Reşit Alan çizdi. 1936’da, Nu.D-36 adı verilen ilk tek motorlu uçak üretildi. 1938’de ise Nu.D-38 adlı çift motorlu 6 kişilik ilk yolcu uçağı yapıldı. Sonradan bu uçak, 1944’te, dünya havacılığı yolcu uçakları arasında A sınıfına katılacaktı.

Yine 1938’de ilk uçak siparişini Türk Hava Kurumu verdi. 1939’da Nuri Demirağ, havacılık alanındaki çalışmalarına Türkiye’nin ilk yerli paraşüt üretimini yaparak devam etti. Nuri Bey, ülkesine yenilikler kazandırma konusunda sınır tanımıyordu. 1941’de tamamen Türk yapımı olan ilk uçak İstanbul’dan Divriği’ye uçtuğunda, uçuşun pilotu Nuri Bey’in oğlu Galip Demirağ’dı. Galip, Gök Okulu’nun ilk mezunlarındandı.

Uçak Fabrikası Kapatıldı

THK artık uçak siparişleri veriyordu. Yine bir siparişinde son olarak İstanbul’dan Eskişehir’e uçan uçakların teslimi için Eskişehir’de bir kez daha test uçuşu talep edildi. 1938’de, Selahattin Reşit Alan, Nu.D36 uçağıyla bu uçuşun inişini yaparken, çevredeki hayvanlar hava alanına girmesin diye daha önceden açılmış hendeği göremedi ve buraya düştü. Selahattin Reşit Alan, bu kazadan sağ kurtulamadı. Üstelik THK de siparişini iptal etti.

Nuri Bey sipariş iptalinin üzerine THK’yi mahkemeye verdi ve yıllar sürecek mahkeme serüveni de böylece başlamış oldu. Ancak mahkeme THK’nin lehine sonuçlanacaktı. Mahkeme sonucu bu kadarla kalmayacaktı. Bundan sonra uçakların yurt dışına satılmaması konusunda bir kanun çıkartıldı ve artık sipariş alamayan fabrika alnına çalınan kara lekeyle 1950’lilerde kapatıldı. Bütün o kurulu düzen de bir gün tekrar, şimdiki Atatürk Havalimanı olarak, kullanılana kadar istimlak edildi.

Gelen son siparişlerin de engelinden sonra elde kalmış bütün uçaklar hurdacıya satılmak durumunda kaldı. Nuri Demirağ’ın üzüntüsü yollar, yıllar boyunca uzanıp geliyordu. Çok emeği vardı ve emeğinin geldiği son nokta hurdalıktı. Bunu kabul etmek ona yakışmazdı, savaşacaktı.

Hükümet üyeleri ve Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye mektuplar yazdı. Yapılan bu büyük yanlıştan dönülmesi gerektiğini özellikle vurguladı. Ancak çabası boşunaydı; fabrika bir daha asla açılmayacaktı.

Nuri Demirağ'ın Siyasi Hayatı

Nuri Demirağ, Türkiye’de adalet kavramının gelişebilmesi için tek partili yönetimin değişmesi gerektiğini düşünüyordu. Çok partili demokratik düzen sürecinin getirilmesi gerektiği inancıyla siyasete adımını attı. 1945’te Nuri Demirağ, Milli Kalkınma Partisi’ni kurdu. Bu parti, Türkiye’nin ilk muhalefet partisiydi. 1946 ve 1950 seçim döneminde meclise giremedi. Bu yüzden Nuri Bey de 1954 seçimlerinde adaylığını Demokrat Parti’den koydu. Bu seçim döneminde Sivas Milletvekili oldu. Nuri Bey, milletvekilliği görevi boyunca çölleşme, enerji, köprüler, barajlar, tarım ve hayvancılıkta yaşanan gerileme hakkında çalıştı.

Nuri Demirağ'ın Vefatı

Nuri Bey şeker hastasıydı. 13 Kasım 1957’de hastalığı onun hayatını İstanbul’da aldı. Naaşı Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi. Geride yollar boyunca şehir şehir uzanmış demirağlar, uçmak eylemini hayata geçirmek için attığı adımlar, onlarca yenilikler kaldı. Belki uçmak uğruna verdiği savaş çok sancılıydı, ama olsun. Bunu Nuri Bey gibi her yürekli ve yenilikçi insan ülkesi için yapardı.

Damla Karakuş tarafından kaleme alınan ensonhaber kaynaklı alıntı haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.


Diplomasız Dahi Antepli Mennan Usta'nın Etkileyici Hikayesi

$
0
0

Herhangi bir makineyi sadece 10 dakika inceledikten sonra aynısını yapabilen Uluslararası makine fuarlarına girmesi yasaklanan, 9 Haziran 2015'de hayata veda eden Mennan Usta'nın ilginç hayat hikayesini hiç okudunuz mu?

1952 yılında Gaziantep'te dünyaya gelen ve 63 yıllık hayatına çeşitli başarılar sığdıran "Dahi Mennan Usta"nın ilginç hayat hikayesini tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Birgün Gaziantep’e bir Fransız gelir. Tekstilcilere “Makineleriniz yetersiz… Yenileyin, dünya pazarı sizin olsun” şeklinde akıl verir. En iyi makinelerin Fransa’da olduğunu söyler ve kendi mallarını pazarlamaya başlar.

Fakat dinleyenler arasında öyle bir usta vardır ki, kendine özgü lehçesiyle “Bu adam ne diy?” der. Kafaya takar, makinenin resmine bakar. Demiri eritir, çeliği büker, vidasını, motorunu koyar. Fransızların 3 milyon Euro’ya satacağı makineyi 50 bin liraya üretir.

Uluslararası Makine Fuarlarına Girmesi Yasak

Yerli piyasaya sunduğu yetmez. Brezilya’ya kadar çeşitli ülkelere yaptığı makineleri gönderir. Kıvrak zekası nedeniyle Uluslararası makine, teçhizat fuarlarına girişi yasaklanmıştır. İşte bu usta, Gaziantepli Mennan Aksoy’dur.

İlkokulu 9 yılda bitirmiş, bir daha eğitim görmemiştir. Allah vergisi öyle bir akıl ve beceriye sahiptir ki, makineyi bir kez görmesi, ertesi gün atölyesinde yapımına başlaması için yeterlidir.

Bu nedenle; Uluslararası makine, teçhizat fuarlarına girişi yasaklanmıştır. Mühendislerin, aylarca çalışarak tasarladığı makineleri, tek başına yapmaktadır. En büyük amacı el emeği ve tümü yerli malzemelerin kullanımı ile yerli sermayenin gelişmesini sağlamak ve boşa döviz ödenmesini engellemektir.

"Çeliğe Hükmetmeyen, Hiçbir Şeye Sahip Çıkamaz"

“Çeliğe hükmetmeyen, hiçbir şeye sahip çıkamaz” diyen Mennan Usta, ürettiği teknoloji ile yoğunluğu düşük triko yaptı. Yazın serin, kışın sıcak tutan bir ürün idi. Dünya peşinde koştu. Kapıştı.

TÜBİTAK Ödüllü Mennan Usta

Mennan Usta'ya TÜBİTAK tarafından ödüller verdi. ODTÜ, İTÜ gibi üniversitelerde hocalığı düşünüldü.
Diploması yoktu! Tasarımını cebinde taşıdığı tebeşirle, yere çizerek anlatırdı. Aklına yetişmek mümkün değildi.

Memleketteki Ustalar Öldü mü?

Gaziantep’te kanalizasyon atıkları büyük dertti. Çamuru, kokusu şehri bezdirmişti. Belediye yönetimi, dünyayı dolaşır, çareler arar. Mennan Usta, “ Memleketteki ustalar öldü mü?” diye çıkışır.

Okumuş gençleri de alır, yanına “Şöyle yapın, bu parçayı, şuraya takın” talimatıyla, kafasına göre sistemi kurar. Kanalizasyon çamuru alınır. Kurutulurken, enerji üretilir. Çıkan küller de asfalta, çimentoya katkı maddesi konulur. Bugün, Antep’te her gün çıkan 160 ton çamurun bertaraf edilmesi Mennan Usta’nın eseridir.

İşte Mennan Ustanın Gençleri Unutmadığı Vasiyeti

9 Haziran 2015'te Hakk'ın rahmetine kavuşan Mennan Usta'nın vasiyeti gençler ile ilgiliydi;

"Gençler bilim ışığında yetiştirilsin.
 İmkânlar verilsin, 
  Önleri kesilmesin."

"Eti Atın Önüne, Arpayı İtin Önüne Atıyorlar"

Türk Sanayi ve İşadamları Derneği'nin 25. kuruluş yıldönümünde videodan konuşan MennanAksoy, siyasileri eleştirirken, "Bütün partiler hızmayı burunsuza, küpeyi kulaksıza takıyorlar. Eti atın önüne, arpayı itin önüne atıyorlar. Sürekli mundar ediyorlar." dedi. 

Vizyonu, hedefleri, gayreti ve hikayesi ile bizlere ilhma kaynağı olan Mennan Usta'ya Allah'tan rahmet diliyor, sizleri (muhakkak izlemeniz gereken) belgeseli ile başbaşa bırakıyoruz.

Mennan Aksoy ve 1973 yılında kurduğu Mennan Makine firması hakkında detaylı bilgi edinmek isterseniz www.mennanmakina.com.tr web adresini ziyaret edebilirsiniz.

Haberimizi  tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Unicorn Startup Olma Yolunda İlerleyen Girişim: TIRPORT!

$
0
0

E-Ticaret devi Alibaba tarafından düzenlenen ve dünyanın en büyük startup yarışması olma özelliği taşıyan Create@Alibaba’da, ilk defa bir türk girişimi 14-15 Kasım tarihleri arasında Hangzhou’da yapılacak finalde yarışacak.  

Alibaba Group, milyar dolarlık startupları (unicorn) önceden yakalamak ve onların önünü açmak için 2015 yılından bu yana grup şirketi Alibaba Cloud’un himayesinde“Create@Alibaba” yarışmasını düzenliyor. Create@Alibaba, dünyanın en geniş katılımlı startup yarışması olma özelliği taşıyor. 

Teknoloji Startup’ından, 30’u Finale Kaldı

Dünya’nın 11 farklı bölgesinden ön yeterliliği geçen 9 bini aşkın teknoloji startup’ı kendi bölgelerinde yarıştıktan sonra, dereceye girenler Çin’deki 11 farklı şehirle eşleşerek,“Şehir Savaşları (Battle of The Cities)” adı verilen organizasyonlarla finallere kalma mücadelesi verdi.

11 bölgeden finale çıkmayı başaran 30 finalist, dünyanın en iyileri arasında yer almak, global yatırımcıların dikkatini çekmek ve milyar dolarlık startup olabilme hayalini gerçekleştirmek için 14 - 15 Kasım 2018 tarihleri arasında, Alibaba’nın Çin’deki teknoloji başkenti olan Hangzhou’da büyük mücadeleye gün sayıyorlar.

İlk Defa Bir Türk Startup’ı, Finalde Yer Alıyor

Bu yılın ayrı bir önemi var ve ilk defa, bir Türk Startup’ı olan TIRPORT, bu çapta bir organizasyonda finalde yer alma başarısı gösterdi. Dünyadaki 11 bölgeden birisi olan MENA’daki (Ortadoğu ve Kuzey Afrika) elemeler, Ağustos ayında, Alibaba Group Türkiye iş ortağı TradeFive organizatörlüğünde İstanbul’da yapıldı. Buradan, yarı finalin vizesini alan Türk girişimi TIRPORT, daha sonra Eylül ayında Çin’in Nanjing kentindeki yarıfinalde yarıştı ve MENA’daki 12 ülkeden finale katılma hakkı kazanan tek startup oldu. TIRPORT, 14-15 Kasım tarihleri arasında yapılacak finalde yarışacak. 

TIRPORT; Avrupa, Batı Asya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya Açılacak  

Böylesine global bir organizasyonda finale kalma başarısını elde ettikleri için çok heyecanlı ve gururlu olduklarını dile getiren TIRPORT’un yönetici ortağı Hakan Özçubukcu, şunları söyledi:“Bu çapta bir dünya organizasyonda yer almaktan büyük onur duyuyoruz. Dinamik ve vizyoner ekibimizle, Çin’deki finalde kendimize çok güveniyoruz. Create@Alibaba yarışmasında finallerde alınacak derece TIRPORT’a, 3 yıl içinde Türkiye’den çıkan ilk milyar dolarlık (unicorn) startup olma yolunu açacak. Türk Startup’ı TIRPORT’u, Avrupa, Batı Asya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da en büyük lojistik teknolojileri çözüm ortağı yapmayı hedefliyoruz” diye konuştu.

TIRPORT, Lojistik Yönetimini Uçtan Uca Dijitalleştirdi

TIRPORT olarak geliştirdikleri yapay zekâ algoritmalarıyla desteklenen iş modeliyle lojistik yönetimini uçtan uca dijitalleştirdiklerini anlatan Hakan Özçubukcu, sektörün tüm aktörlerine değer yaratacak ekosistemi hedeflediklerini, iş modellerinin sektörde yoğun ilgi gördüğünü ve birçok global firma ile çalışmaya başladıklarını kaydetti.

Gelecek üç yıl içerisinde günde 20 bin taşımayı yönetmeyi planladıklarını açıklayan Hakan Özçubukcu, konuşmasına söyle devam etti: “Yapay zekâ destekli dijital platformu ve APP’leri ile lojistik firmalarına ve yük sahibi fabrikalara lojistik operasyon yönetiminde, dijital iş ortağı olan TIRPORT, günde 600 bin yüklemenin yapıldığı, 1.2 milyon SRC belgeli kamyon şoförünün olduğu ve günde yaklaşık 1.5 milyar TL’nin döndüğü lojistik pazarında, önümüzdeki 3 yıl içinde %5’lik bir pazar payına ulaşmayı ve günde 20 bin taşımayı yönetmeyi hedeflemektedir”şeklinde konuştu.

TIRPORT hakkında daha detaylı bilgi edinmek isterseniz www.tirport.com web adresini ziyaret edebilirsiniz. Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Ankara'dan İstanbul'a "Güzel" Bir Girişimcilik Öyküsü

$
0
0

Birbiriyle ilgili birçok farklı iş kolunu barındıran ve rekabetin yoğun olduğu güçlü bir pazara dönüşen güzellik sektörü, yeni liderler tarafından domine ediliyor. 37 yıl önce güzellik sektöründe küçük bir işletmeyle başlayan serüvenini büyük bir başarı hikayesine dönüştüren Ergül Keskin, Türkiye'de güzellik sektörünün önemli isimleri arasında yer alıyor.

Başladığı noktadan Ankara'nın en iyisine yükselen sonrasında ise İstanbul yolculuğuna devam eden Ergül Keskin'in en büyük amacı sektöre profesyonel bir bakış kazandırmak.

Türkiye'nin İlk Kalıcı Makyaj Akademisini Kurdu

Türkiye'nin profesyonel anlamda ilk kontür makyaj uygulama ve eğitim akademisinin kurucusu olan aynı zamanda dünyaca ünlü Long Time Liner Conture Make-up markasının Türkiye distribütörü Ergül Keskin, istikrarlı yükselişini sürdürüyor.

Girişimcilik öyküsünü bir zafere dönüştüren Ergül Keskin'in sektörde kalıcı olmasını sağlayan en önemli parametrelerin başında aldığı eğitim geliyor. Almanya'da büyüyen Ergül Keskin, burada kuaförlük ve güzellik uzmanlığı eğitimi alarak farklı ve özgün bir bakış açısı kazandı. İçinde yetiştiği Batı kültürünün anlayış ve disiplinine sahip olan Ergül Keskin, eğitimini yenilikçi vizyonuyla harmanlayarak güçlü bir yapı oluşturdu. Ülkemizde kalıcı makyaj üzerine yapılan eğitim çalışmalarının hız kazanması gerektiğini düşünün Keskin, Türkiye'nin ilk kalıcı makyaj akademisini kurarak, kalıcı makyaj eğitimini getiren ilk kişi oldu. Bu anlamda işini sevgi ve istekle yapmak isteyen kişilere verdiği eğitimlerle meslek öğreten Ergül Keskin ve ekibi, bunun yanı sıra sektöre eğitimli profesyoneller kazandırmaya devam ediyor.

"Güzellik Tutkusunun Peşinden Gidiyoruz"

Güzellik yolculuğunu sürdürülebilir bir başarıya dönüştüren Keskin; "Güzellik sektörü tarih boyunca var olmuş ve gelişmesini sürdüren güçlü bir alan. Bu gücü ve ivmeyi besleyen en önemli etkenlerin başında yaşam standartlarındaki değişim, ulaşılabilirlik seviyesinin uygun noktalara gelmesi ve kadınların güzelliğe olan tutkuları geliyor. Biz Ergül Keskin markası olarak, bu tutkunun peşinden gidiyor, uluslararası standartları rehber kabul ediyor ve işimizi en iyi şekilde yapmayı hedefliyoruz. 37 yıllık geçmişimiz ve eğitimin bu alandaki gerekliliğine olan inancımızla sektöre profesyonel bir bakış kazandırmayı misyon ediniyoruz. En önemlisi de güzelliğin uzman ellerden kaliteli bir biçimde çıkması ve yorumlanması gerektiğine inanıyoruz" dedi.

"Güzellik Anlayışı Değişiyor"

Son trendleri değerlendiren Ergül Keskin; "Güzellik endüstrisi farklı standartlar yaratarak, yeni trendler ortaya koyuyor. Her ne kadar global merkezli abartılı uygulamaları görmek mümkün olsa da doğal güzellik algısı giderek daha fazla önem kazanıyor. " dedi.

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Türkiye'de 100 Yıldan Fazla Yaşamayı Başaran Firmalar - 3

$
0
0

Türkiye'de tarihi 100 yılı aşan firma sayısı da 100 yılı bulan firma sayısı da çok değil. Bir çok firma ikinci-üçüncü kuşaktan sonra yaşanan sorunların kurbanı oluyor.

Peki. binlerce şirketin yok olup gittiği bir süreçte ayakta kalan Türkiye firmaları hangileri?

1- REBUL (1895)

Rebul Eczanesi, 1895 yılında Jean Cesar Reboul tarafından İstanbul Beyoğlu’nda Grande Pharmacie Parisienne-Büyük Paris Eczanesi adıyla kurulur.

Osmanlı’nın son dönemine tanıklık eden ve günümüze kadar kurulduğu yerde yaşamını sürdüren tek eczanedir.

Cumhuriyet tarihinin ilk eczacılarından Kemal Müderrisoğlu, 1920’de üniversitenin ikinci yılında staj yapmak için Rebul Eczanesi’ne başvurmasıyla başlayan ve uzun yıllar süren bu hem ortaklık hem de baba oğul ilişkisi; 1938 yılında Türk halkını lavanta kolonyası ile tanıştırır. Önceleri Bay Reboul’un bahçesinden yetiştirilen lavantaların uçan yağlarından elde edilen kolonya, daha sonra her yıl Fransa’nın güneyinde Grasse kentine yakın bölgelerden gün ağarana kadar toplanan lavanta çiçekleri ile üretilmeye başlanır.Sene 1939’u gösterdiğinde Bay Reboul ülkesine dönerken, eczanesini hayattaki tek yakını olan genç ve çalışkan eczacı Kemal Müderrisoğlu’na devreder.

Akabinde eczanenin ismi Rebul olarak değişir. Rebul Lavanda Kolonyası ise o dönemin en gözde kokularından biri haline gelir ve adı Pera ile özdeşleşir.

2- Hasanpaşa Fırını (1893)

1893 yılında fırın olarak Hasan Paşa tarafından yapıldı. 124 senedir Beşiktaş'taki yerinde faaliyet gösteren fırın ilk yıllarda ekmek yapımı ile meşhurken sonraki yıllarda kuru pasta türü unlu mamuller üretimine de başladı. Fırın halen dördüncü kuşak tarafından işletiliyor.

Fırına ismini veren 7-8 Hasan Paşa'nın hikayesi ise şöyle: "Osmanlı zamanında Hasan diye bir çalışan padişahın hayatını kurtarıyor. Bunun üzerine paşa oluyor.

Fakat paşa olan kişinin imza atması lazım ve Hasan'ın okuma-yazması yok. Ona eski Türkçe'de bir yedi bir de sekiz çizerse "Hasan" diye okunacağını söylüyorlar. Adı da bunun üzerine "7-8 Hasanpaşa" diye kalıyor."Kaynak: mimarizm.com

3- Tuzcuoğlu Nakliyat Tuzcuzade Ahmet Bey (1893)

Tuzcuoğlu Ailesi'nin o zamanki reisi Tuzcuzade Ahmet Bey, Konya’da tuz ticareti ve nakliyesiyle uğraşmaktadır. Aile I. Dünya Savaşı sonrası İzmir’e göç eder.

İzmir’de daha sonradan şirketin simgesi olacak olan at arabalarıyla nakliyat işine devam eder. İhraç mallarını depolardan limana nakliyat işini ve askeri nakliyat işini yürütürler. 1950’li yıllara gelindiğinde Türkiye’de Nato dolasıyla kurulan üsler ve tesislerde görevli askeri ve sivil personele hizmet vermek amacıyla, ev eşyası taşımacılığına profesyonel olarak başlanır. Tuzcuoğlu, Ankara (Merkez), İstanbul, İzmir ve Adana’da bulunan şubeleriyle faaliyetlerine devam ediyor.

4- Hacı Şakir Hacı Ali (1889)

Kırım’da Kazan Tatarı Hacı Ali Bey, Volga Nehri boyunda adacıklardan birinin üzerinde sabun ve mum üretmektedir. Ancak bir sel felaketinin ardından taşınmaya karar verir ve İstanbul’a göç eder.

Laleli At Pazarı’nda evinin altında tezgahını 1889 yılında yeniden kurar. Hacı Şakir daha sonra Sabuncuoğlu soyadını alır.

Türkiye Cumhuriyeti'nin 91 numaralı Ticaret Sicili'ne sahip şirketi olan Sabuncuzade M. Şakir ve Mahdumu Müessesatı Ticari ve Sınai Türk Anonim Şirketi'nin kuruluşu, bizzat Atatürk'ün imzasıyla 1925'te tescil edilir. Unvanda bulunan ve çok az sayıda kuruluşa verilen 'Türkiye Anonim Şirketi' ibaresi ise kuruluşta yıllarca iftihar konusu olur. Daha sonra Hacı Şakir, İstanbul Ticaret Odası'nın 9'uncu, İstanbul Sanayi Odası'nın ilk şirketi olur. Hacı Ali Bey’den sonra oğlu, torunları, dört kuşak şirketi yönetirler.

Şirket daha sonra önce Maya Grubu’na, 1991 yılında da Colgate Palmolive’e satılır.

5- İmam Çağdaş Kuruluş Yılı  (1887)

Gaziantep denince akla ilk gelen yerlerden biri olan İmam Çağdaş’ın tarihi 1887 yılına uzanıyor.

Halep’ten gelen Hacı Hüseyin Efendi (Çağdaş) kentin 34’üncü esnafı olarak Maarif’te bir dükkan açar. Daha sonra Gaziantep Kalesi’nin yerleşim alanı olarak ihtiyaca cevap vermemesi üzerine çevrede birçok han yapılır ve kentin ilk çarşısı olan Uzun Çarşı kentin merkezi olur.

Hacı Hüseyin Efendi’de 1898 yılında Uzun Çarşı’ya taşınır. Hacı Hüseyin Efendi’den sonra işi devralan ve müesseseye ismini veren İmam Usta, vefat ettiği 1964 yılına kadar çalışmaya devam eder. İmam Usta’dan sonra da oğlu Talat Çağdaş bayrağı devralır.

Bugün asırlık aile şirketini, babası İmam Usta’dan bayrağı devralan Talat Çağdaş ve oğlu Burhan Çağdaş birlikte yaşatıyor.

6- Vefa Bozacısı Kuruluş Yılı (1876)

Hacı Sadık Bey, 1870 yılında Arnavutluk Prizren'den İstanbul'a gelir. O yıllarda bozanın sulu kıvamlı, esmer renkli ve ekşi lezzetli biçimde, şehir halkından 200’e varan esnaf tarafından yapılıp satıldığını görür.

O dönemde farklı bir yöntem dener ve bugünkü haliyle yani koyu kıvamlı, açık sarı renkli henüz yeni mayalanma kabarcıklarının oluştuğu andaki çok hafif ekşimsi lezzeti, bu markanın ilk imzası olur.

Evinin altında kendi imkanları ile ürettiği bozasını, altı yıl boyunca kış geceleri saray ve çevresinde, omzunda taşıdığı bakır güğümlerle dolaştırarak tanıtır. Hacı Sadık Bey, artan talep karşısında cesaretlenir. Zamanın saraylı, aristokrat aileleri ile bürokratlarının oturduğu İstanbul'un en gözde semtlerinden biri olan Vefa'da, 1876 yılının Eylül ayında boza ürününün dünyadaki ilk resmi ticarethanesini açar.

Vefa semtinde açılan bozacının adı “Vefa Bozacısı” olarak belirlenir ve bu ata içeceği ürüne hem bir standart getirilir hem de bir meslek haline gelerek nesiller boyu devamlılığı sağlanır.

Hacı Sadık Bey, çok fazla ilgi gören bu özel Türk içeceğinin kıvam ve lezzetini koruyabilmek için yıllar boyu bizzat kendisi üretir. Daha sonraki yıllarda, oğlu İsmail Hakkı Vefa'yı da yanına alarak Vefa Bozacısı üretimine beraber devam ederler.

Hacı Sadık Bey’le başlayan üretim, bugün 4. nesil aile fertleriyle devam ediyor.

7- Kuru Kahveci Mehmet Efendi (1871)

19’uncu yüzyılda Türk kahvesi çoğunlukla çiğ çekirdek olarak satılıyor, evlerde tavada kavrulduktan sonra el değirmenlerinde çekiliyor ve içiliyordu.

1871 yılında işi babasından devralan Mehmet Efendi, çiğ çekirdek kahveyi kavurup dibekte öğüterek müşterilerine hazır olarak satmaya başlar. İstanbul Tahmis Sokağı’nda taze mis gibi kavrulmuş kahve kokusu çevreye yayılmaya başlar. Mehmet Efendi müşterilerine sağladığı bu kolaylıkla, bir süre sonra “Kurukahveci Mehmet Efendi” lakabıyla anılır.

1931 yılında vefat eden Mehmet Efendi’nin ardından oğulları Hasan Selahattin, Hulusi ve Ahmet Rıza Beyler baba mesleğini sürdürdüler.

Aile 1934 yılında “Kurukahveci” soyadını aldı. Genç yaşta hayata veda eden Hulusi Bey’in ardından yönetimi, yurtdışında eğitim görmüş olan en küçük kardeş Ahmet Rıza Kurukahveci devraldı. Bu dönemde kahve, parşömenli kâğıt paketlere konularak şehir içindeki bakkallara otomobil ile dağıtılmaya başlandı. Böylece Türkiye’de bir ilk daha gerçekleştirilmişti.

Ayrıca o yıllarda büyük yenilik olarak tanımlanan afiş ve takvim çalışmaları ile firmanın reklamları yaygınlaştırıldı. Özel arabalarla yurtiçinde kahve dağıtımı da bu dönemde başladı. Galatasaray Sahne Sokak'ta bir şube açıldı.

Bugün Kurukahveci’nin yönetiminde olan Mehmet Efendi’nin torunları; Ahmet Rıza Kurukahveci’nin vefatından sonra yönetimi devraldılar. Mehmet Efendi’nin kahve öğüttüğü dibekleri bir asır sonra geliştirdiler ve ortaya yeni kahve makineleri çıktı.

1871 yılında Tahmis sokakta faaliyete başlayan işletme, bugün tüm dünyaya hizmet veriyor.

8- Karaköy Güllüoğlu Hacı Mehmet Güllü (1820)

Güllü Ailesi, 1800’lü yıllardan beri baklavacılık yapıyor. Ailede baklavacılığa ilk başlayan kişi ise Gaziantep’te “Güllü Çelebi” diye anılan Hacı Mehmed Güllü.

Gaziantep’te tatlıcılık mesleğine giren Güllü Çelebi, meslekte ilerleyebilmek için tatlıcılıkta en ileri bölgeler olan Halep ve Şam’a gitti ve altı ay kalıp baklavacılığın inceliklerini öğrendi.

Gaziantep’e dönünce de bir baklava tezgâhı kurdu. Güllü Çelebi’nin vefatından sonra oğlu Hacı Mahmud Güllü, baba mesleğini sürdürdü ve oklava ile tek tek açılan ince yufkadan baklava yapımını başlattı.

Hacı Mahmud Güllü’nün dört oğlu da baklavacı olarak yetişince, Güllü Ailesi’nde baklavacılık bir gelenek halini aldı.

9- Hacı Bekir Lokumları, Hacı Bekir (1777)

Türkiye'nin en eski şirketi 1777 yılında kurulan Hacı Bekir Lokumları. Kastamonu'nun Araç ilçesinden İstanbul 'a gelerek 1777 yılında Bahçekapı'da açtığı küçük şekerci dükkanında, lokum, akide gibi şekerleri imal edip satmaya başlayan ve daha sonra 1817-1820 yıllarında hac görevini yerine getirmesiyle Hacı Bekir olarak anılacak olan, Şekerci Hacı Bekir Efendi'nin kurduğu şirket, bugün beşinci kuşak tarafından yönetiliyor.

Şekerci Hacı Bekir Efendi'nin, Türk lokumunun "Turkish Delight" olarak tanınmasında da büyük katkısı oldu.

10- Elmacı Pazarı Güllüoğlu - Mahmut Güllü (1850)

1850'de kurulan Elmacı Pazarı Güllüoğlu, Güllü ailesinin ilk baklavacılık yaptığı dükkan olarak biliniyor.

Aynı zamanda Antep Baklavasının da doğduğu yer olan bu dükkan, tarihi dokusu ile gelenleri o yıllara alıp götürüyor.

O zamanlar henüz Gazi ünvanını almamış olan Antep'te, Elmacı Pazarı'nda kurulan Baklavacı Güllüoğlu'ndan yetişmiş olan nice ustalar şimdi dünyanın dört bir yanında baklavacılık yapıyorlar.

11- Altan Şekerleme (1865)

Karagözoğlu Emin Bin tarafından, 1865 yılında kurulan Altan Şekerleme, 1. Dünya savaşına kadar kendisi tarafından çalıştırılır.

Savaş esnasında beş çocuğundan 4 ü şehit olur. Daha sonra kendisi de hac için yola çıktığında geride kalan oğlu Mustafa Altana üç kese altın bırakarak Altan şekerlemenin devam etmesini ister.

Karagözoğlu Emin Bin hac ( Hicaz ) vazifesini yerine getirmek için gittiği MEKKE de vefat eder. 

1894 doğumlu Mustafa Altan 1973 yılında Altan şekerlemeyi 2 çocuğuna devreder ve 1974 de de vefat eder.

Çocuklardan büyük olan Abdullah Altan ve kardeşi 1973 yılında babalarından devraldıkları Altan şekerlemeyi bir yıl ortak yürütürler, 1974'de anlaşamadıkları için ayrılırlar.

Ayrılığın ardından Altan şekerleme ismini Abdullah Altan devralır.

Abdullah Altan 1974 de devraldığı Altan şekerlemeyi halen, oğlu Hakan Altan'la beraber yürütmekte.

Hürriyet kaynaklı haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Teknolojiyle Güçlenen Kadın Girişimcilerden Örnek Başarılar!

$
0
0

Türkiye'de yüzde 29 olan kadınların iş gücüne katılım oranı her geçen gün artıyor. İTÜ ARI Teknokent’te ise kadın çalışan sayısı 2018 yılı itibari ile yüzde 28. Ülkemizin girişimcilik ve inovasyon odağında yer alan İTÜ ARI Teknokent bünyesinde teknolojilerini geliştiren girişimci kadınların başarılarını duyurmaya devam ediyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesinde Teknokentli girişimci kadınlar ilham veren, başarılarla dolu hikayelerini paylaştı. 

Aslı Elif Tanuğur: “Kadın Girişimciler Risk Almaktan Çekinmemeli”

Oğlunun yaşadığı bağışıklık sorununu çözmek için propolis ve arı sütü ile tanışan SBS Kurucu Ortağı ve Genel Müdürü Aslı Elif Tanuğur, bu ürünleri tüm annelere ulaştırma hayaliyle girişimcilik macerasına başladı. Tanuğur, “Propolisin ülkemizde üretilmediğini ve Çin’den geldiğini öğrenince öncelikle oğlum için kendim üretmeye karar verdim. 6 ay kendi ürettiğim propolis özütü ve arı sütünü kullandım. Türkiye’de daha önce üretilmeyen propolisi yine Türkiye’de ilk kez “Sözleşmeli Arıcılık” modeli ile üretmek ve proses yöntemini geliştirerek insan tüketimine uygun hale getirmek için SBS’yi kurdum” dedi.

Tanuğur, “Ürünlerimizi kovandan sofraya prensibiyle üretiyoruz. Bu ürünleri online olarak tüm Amerika’ya ulaştırıyoruz. Distribütörler aracılığıyla ise New York, Boston, Florida ve New Jersey gibi bölgelere dağıtımını gerçekleştiriyoruz. Amerika’da toplam 200 satış noktasına ulaştık. Ayrıca kendi web sitemize ek olarak; Amazon, Wallmart gibi e-ticaret sitelerinde varız. Bunun yanı sıra Kore, Almanya, Hollanda, Suudi Arabistan ve Pakistan’a ürünlerimizi ihraç ediyoruz. Kurulduğumuz günden bu yana ulusal ve uluslararası toplamda 12 farklı ödüle layık görüldük. Türkiye’de yerli üretimini başlattığımız Anadolu propolisini dünyaya tanıtma yolunda emin adımlarla ilerliyoruz” şeklinde konuştu.

Girişimci kadınlara tavsiyelerde bulunan Tanuğur, “Kadınlarımız her şeyden önce kendilerine inanmalı, arzu etmeli, çok çalışmalı ve risk almaktan çekinmemeli. İnsan bir işi gerçekten isteyerek, inanarak yaparsa ve emek verirse başarmaması için hiçbir sebep yok” dedi.

Başak Süer: “Kadın Girişimciliğinin Desteklenmesi İçin Elini Taşın Altına Koymalı”

Kullanılmayan herhangi bir eşyayı TOG, TEGV, Tohum Otizm, TOÇEV ve Koruncuk gibi sivil toplum kuruluşlarına bağış yapmak için verilmesini sağlayan sosyal girişim Givin’in Kurucu Ortağı Başak Süer, sosyal bir girişim hayata geçirmek için yola çıktı. Girişimcilik hikayesini aktaran Süer, “Her türlü eşyanın ya da deneyimin bağış karşılığında verildiği, alışverişlerin bağışa dönüştüğü bir platform oluşturalım istedik. 2017 Nisan ayında Givin’i hayata geçirdik. Şu an toplam kitlemiz 30 bin kişiye yaklaştı. Kayıtlı kullanıcımız ise 16 binin üstünde. Uygulamada yaklaşık 10 aydan bugüne, geliri bağışlanmak üzere yaklaşık 250 bin TL’lik ürün listelenmesi gerçekleşti. 68 bin liranın üstünde de bağış işlemi gerçekleşmesini sağladık. Bizi en çok sevindiren rakam Türkiye’deki bağış ortalamasına yaptığımız etki. Normalde karşılıksız para verilerek yapılan ortalama bağış tutarı 70 lirayken, Givin’de kullanıcılar ortalama 280 liralık ürün listelemesi gerçekleştiriyor. 2017 yılında App Store’un ‘en sevdiği 20 uygulamadan biri’ olduk” diye konuştu.

Kadın girişimcilerin desteklenmesi gerektiğini belirten Süer, “Kadın girişimci hikayelerini; başka kadınlara, genç kızlara, kız çocuklarına ilham olması açısından çok değerli buluyorum. Özellikle kadınları hedefleyen kurumların ellerini güçlü bir şekilde kadın girişimciliğini desteklemek için taşın altına koyması gerektiğine inanıyorum” şeklinde konuştu.

Buse Berber Örçen: “Kadın Girişimciler Hemen Harekete Geçsin”

Üniversitede biyoloji bölümünde okurken yaptığı firma ziyaretlerinde ürünlerin hızlı bozulmasının büyük bir sorun olduğunu gören Buse Berber Örçen, taze meyve ve sebzelerin raf ömrünü arttıran doğal koruyucu üretmek üzere harekete geçti. 2014 yılında Nanomik’i kuran Örçen, “Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü’nün yayınladığı raporlara göre her yıl 2,5 milyar tonun üzerinde taze meyve sebze üretiliyor. Bunun minimum yüzde 25’ini küflenme sebebiyle israf ediyoruz. Ürünleri küflenmeye karşı koruyabilmek için hem hasat öncesi hem de hasat sonrasında çok sayıda kimyasal koruyucu kullanılıyor. Ancak bu kimyasallar uzun süre maruz kalındığında ciddi sağlık problemlerine yol açıyor. Geliştirdiğimiz Myco-X isimli patentli koruyucu ise; ürünlerin raf ömrünü uzatan, probiyotik ve bitkisel etkenlerden oluşan yüzde 100 doğal bir formülasyona sahip ve insan sağlığına dost bir ürün” dedi. Örçen, “Ürünümüzün kullanımı yıllık taze meyve ve sebze üretiminin yüzde 5’ine ulaştığında, ülke ekonomisine yılda 5 milyar liralık katkı sağlayacağız” dedi.

Türkiye’de kadın girişimciliği artırmaya destek ve teşviklerin çok faydalı olduğunun altını çizen Örçen, “Bu teşviklerin önemli bir getirisi olarak kadın girişimci sayısı gün geçtikçe artıyor. Kadın girişimcilere tavsiyem; azimli ve hırslılarsa, yapmak istedikleri işe inanıyorlarsa hiç vakit kaybetmesinler. Hemen harekete geçsinler” diye konuştu.

Pınar Akalın: “Girişimci Olmak İsteyen Kadınlar Öncelikle Kurmak İstedikleri İşi Hayal Etmeli”

2009 yılında kurulan Sentromer DNA Teknolojileri sentetik oligonükleotit ve hızlı tanı kitleri geliştirip üretiyor. Kimyasal senteze dayanan sentetik DNA üretimlerinin genetik alanında çalışan araştırmacılar için sipariş üzerine yapıldığını kaydeden Pınar Akalın, “Test ürünlerimiz sağlık ve gıda sektörlerinde DNA tespiti yoluyla hassas ve hızlı sonuç verilmesini sağlıyor. Bu ürünleri destekleyen DNA ekstraksiyon kitleri ve diğer reagentlar da müşterilerimizin laboratuvarlarında kullandığı ve yurt dışı yerine yerel bir firmadan almayı tercih ettikleri diğer ürünler arasında. Ar-Ge çalışmaları süren biyosensör ürünümüz ise son tüketiciye yönelik bir hızlı test aleti” dedi. Sentromer DNA Teknolojileri olarak kuruldukları ilk yıllardan beri gördükleri ilgi ve takdirle hem tanınırlıklarının hem de ekibinin motivasyonunun arttığını belirten Akalın,“2012-2017 yılları arasında, Teknogirişim, Bilim, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Teknoparklar Zirvesi’nde ‘En Başarılı Kuluçka Firma’ ve ‘KOSGEB Başarılı KOBİ’ ödüllerinin yanı sıra çok değerli ‘Kadın Girişimci’ ödüllerine layık görüldüm. 2011 yılında KAGİDER, Garanti Bankası, Ekonomist Dergisi ‘Yılın Gelecek Vaat Eden Kadın Girişimcisi’, 2017 İstanbul Ekonomi Zirvesi’nde ‘Yılın Kadın Girişimcisi’ ve birkaç ay önce Cumhurbaşkanımız’dan İş’te Kadın Zirvesi’nde ‘Kadın Girişimci' ödülünü aldım”şeklinde konuştu.

Girişimci ve iş sahibi olmanın insanın hayatında büründüğü en önemli rollerden biri haline geldiğini vurgulayan Akalın, girişimci olmak isteyen kadınlara ilk olarak bilgi ve becerileri dahilinde nasıl bir iş kurmak istediklerini hayal etmelerini öneriyor. Bu iş; zamanlarını özel hayatlarıyla dengeleyebilecek, her sabah yataktan kalkacak motivasyonu sağlayacak, iyi günde kötü günde sürdürecek hevesi ve heyecanı muhafaza edecek türden olmalı diyen Akalın, “kadınlar hayalini kurdukları iş için iyi bir iş planı ve tasarım yapmalı, kısa ve uzun vade hedefler belirlemeliler” dedi.

Haberimizi kadın girişimcilerimiz başta olmak üzere tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Viewing all 248 articles
Browse latest View live